Ama işe bir sahtekarlık girdiği zaman orada dur arkadaş! O yok! Olmayacak! İşi şöhrete mi dökmüş? Korsanlık mı yapmış? Veya hüddam mı kullanıyor? Bu bakımdan hak olan tariklerin bir ayrıcalığı olması lazım, Kur’an Sünnet ölçüleri içinde. Onun dışında başka yok. Bunu çok söylüyorum. Şeriat İslam. Ondan sonra şeriatın temeli üzerine tarikat kurulur, hakikat ve marifet, Cenabı Allah’a vasıl olunur biiznillah. Şeytan, nefis ve hatta hatta bazen de cinnî olarak varlıklar bize tasallut edebilir. Özellikle şeytan. Sizin bu tasavvuf sarayınızı tırtık tırtık tırtıklamak suretiyle yıkmaya çalışır. Ona dikkat edin. Aman ha dikkat edin! Aman ha! Dikkat edin! Dikkat edelim. O şeytan öyle bir kurnaz ki batıl olan şeyleri yaldızlayarak, yani yalancı fırçayla boyayarak insana güzel gösterir. Bu söz Cenabı Allah’ın sözü, Kur’an’da geçer:
وَاِذْ زَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ
“Amelini ona güzel gösterdi” (Enfal suresi, 48)
زَيَّنَ süsledi, alladı pulladı güzel gösterdi. "Telbisü iblis" isimli eser, şeytanın insanları kandırma yollarından, nasıl kandırdığından bahseder. Bir İslam alimi yazmış. Orada bahsedilmiş, mesela bir alime nasıl yaklaşıyor? Geliyor ona diyor ki: “Senden daha büyük bir alim yok.” Bir kibir gönlüne soktu mu, tamam. Yavaş yavaş tırtıklamaya başlıyor, orasından burasından giriyor. Bir dervişe ne diyor? “Ya sen artık erdin gittin. Mürşidini, meşayihini solladın gittin ya!” Öyle mi? İşte orada bitiyor. Öyle aldatıyor. O bakımdan arkadaşlarım söylediğim gibi sohbetimde. Filancaya bak ya! Şeyh dediğin böyle olur. Sakalı göbeğinde, cübbeli, gömleği yakası ile. Yaa, “dervişlik olsaydı taç ile hırka, alırdık biz de otuza kırka” demiş Yunus Emre. Taçla hırkayla bu iş olacak değil. Bu iş gönül işi. “Ne kadar çok dervişi var” Hak olanlara söylediğimiz gibi biz onların velayetini de, dostluğunu da kabul ederiz. Ama böyle şöhrete düşkün, bu saptıranlarla aramızda doğu ile batı arasındaki kadar mesafe var. Allah’ın izniyle biz tasavvufu temizlemek ve hak ettiği makama yerleştirmek için çalışıyoruz. Desem ki onun için gönderildim, ters anlarlar beni. Bir elimizde İslam’ın zahir ilmine, diğer elimizde de batın ilmine de tutunmuşuzdur. Bütün ihvanlarımın da aynı ölçüde olması için çalışıyoruz. Siz tavuğun civcivlerini ana diye ördeğin peşine verirseniz, ne olur? O civcivleri alır götürür gölde yüzdürmeye çalışır, boğulup çıkarlar orada. Böyle olabilir mi? Onun için onun yanına ana olarak yakışan yine bir ördek ana olması lazım. Aşığa sormuşlar Bağdat uzak mı? Yok! Aşığa Bağdat uzak değil. Siz işte bu aşıklardansınız.Cenabı Allah o aşıklardan eylesin hepimizi ki aşktır bizi bir araya getiren…”
Abdullah Demircioğlu
2010, Eskişehir Sohbetinden