01 Ocak, 2021 - İzlenme: 1730
Çok aziz ve pek kıymetli müminler!
Dinimiz İslam, nikâhı sağlam temeller üzerine oturtmuştur. Kur’an-ı Kerim’de nikâh ‘Sağlam bağ’ manasına gelen bir tabir ile ifade edilmiştir. Demek ki, nikâh Cenab-ı Allah’ın bir emridir. Sevgili Peygamber (as) Efendimizin sünnetidir. Mezhep imamımız İmam-ı Azam Hazretleri’nin de içtihadıdır. Bunlar nereden alınmıştır? Ayetlerden, hadislerden alınmıştır. Bir kimsenin Kur’an-ı Kerim’in dışında her hangi bir hüküm ortaya koyması mümkün değildir. Allah (cc) Hazretlerinin yasakları bellidir emirleri de bellidir. Tabi bazı şeyler de vardır ki; devr-i saadette yoktur. Kur’an-ı Kerim’de bunlara işaret edilmemiştir. Sonradan âlimlerimiz vasıtasıyla, ‘kıyas-ı fukuha’ ile ‘icma-ı ümmet’ ile de ortaya konulmuştur. Bunun için ‘Kur’an-ı Kerim’de ortaya konulmayan şeyleri ortaya koymak, O’na aykırıdır diyemeyiz. Sevgili Peygamberimiz ‘İslam’da ruhbaniyet yoktur.’ buyuruyor. Ruhbaniyet; papazların yaptıklarıdır. Papazlar hiçbir zaman evlenmemek üzere yaşarlar. Güya onlar bu şekliyle kendi din icaplarını yapmış olurlar. Bundan dolayı Peygamber (sav) Efendimiz öyle buyurmuşlardır, ‘İslam’da ruhbanlık yoktur.’ Evlilik Sünneti Peygamberidir. Sünnettir. Ve Cenab-ı Allah’ında emridir.
Evliliği bizim âlimlerimiz birkaç kısma ayırmışlardır:
• Mutlaka gerekli olan evlilik,
• Duruma göre mubah olan evlilik
• Haram olan evlilik
Sünnet-i seniyyeye göre bir insan evlenmesi icap eder. Bu bir emirdir. Ama evlendiği eşine eğer ki eziyet edecek ise, çoluk çocuğuna bakamayacak ise, ona zulmedecek ise böyle bir kimsenin evlenmesini dinimiz haram kılmıştır, yasaklamıştır. Aslında bir başkasına zulmetmek dinimizin yasakladığı bir şeydir. Hele hele evlilik neticesinde hayat arkadaşı olarak seçtiğimiz eşimize zulmetmek hakkında olursa daha fazla yasaktır.
Sevgili müminler!
Son dinin, İslam dininin uygulayıcıları sizlersiniz. Cenab-ı Allah:
اِنَّ الدّ۪ينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ۠
‘Allah katında ancak din İslam’dır. Ondan başka din yoktur.’ buyuruyor.
Ve Sevgili Peygamberimiz de ‘Benden başka peygamber gelmeyecektir.’ buyuruyor. Dolayısıyla; hal bu olduğuna göre bu dinin emirleri bizler, sizler uygulayacaksınız. Yarın ak alınla Allah (cc) Hazretleri’nin huzurlarına çıkalım. İşte demek ki; bir kimse evlendiği hanımına zulmedecek ise, tabi bu hanımlar içinde geçerlidir, bu kişilerin evlenmemeleri daha uygun olur. Çünkü evlilik bağına dinimiz ‘sağlam bağ’ demiştir. Bu evlilik hayatının sonuna kadar devam eder. Büyüklerimiz bir nev’i dua olarak ‘Allah bir yastıkta kocamayı nasip etsin’ diye dua ederler. Buradaki dua da hayır vardır. Ömrünüzün sonuna kadar beraber birlik içerisinde yaşamak için dua edilir.
Bir yanış anlaşılmada vardır. Deniliyor ki; erkeğin şu kadar evlenmeye hakkı var. Bu kadınlara bir zulümdür, haksızlıktır. Cenab-ı Allah(cc) Hazretleri buyuruyorlar, evet, siz bir, iki, üç, dört hanıma kadar evlenebilirsiniz. Aslında bu bir ruhsattır. İlla evleneceksiniz şeklinde değil. Ama ‘Eğer bir tek zevce ile yetinirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.’ buyuruyor. Kadınlara aslında haksızlık yapılmamıştır. Bilakis onların hakları korunmuştur. Güvence altına alınmıştır. Sevgili Peygamberimiz, Veda Haccı’nda da ‘artık şeytanın mağlup olduğunu, o ülkede ve bütün dünyada mağlubiyete düştüğünü’ haber veriyor. Sonra da buyuruyor ki; ‘Fakat siz küçük gördüğünüz hususlarda onun emrini tutarsanız onu sevindirmiş olursunuz.’ Peygamberimiz devamlı olarak buyuruyor ki; ‘Siz hanımları emanet olarak aldınız. Onların hakkına riayet ediniz. Onları dövmeyiniz. Onlara hakaret etmeyiniz. Kötü söz söylemeyiniz.’ diye emrediyor ve buyuruyor ki: ‘Size Allah’a takvayı emrediyorum.’ ‘Ve size kadınların hukukuna riayet etmeyi emrediyorum.’ Böyle güzel nizamdır İslam dini. Daha düne kadar Avrupalılar ve ya bizim imrendiğimiz bazı toplumlar kadını şeytanın bir ajanı olarak kabul ederken, bizim dinimiz kadını evinde baş tacı kılmıştır. Bizim dinimizin getiricisi Hazreti Muhammed (sav) Efendimiz, ‘Cennet, anaların ayakları altındadır.’ buyurmuştur.
Ana kadındır. Dolayısıyla onların ayaklarının öpülmesi gerekir. Onun hizmetinde olunması gerekmektedir. Peygamber (as) Efendimize, sahaberlerden bir tanesi gelerek; "Ey Allah'ın Resulü iyi davranıp hoş sohbette bulunmama en ziyade kim hak sahibidir?" diye sordu. Hz. Peygamber (sav): "Annen!" diye cevap verdi. Adam: "Sonra kim?" dedi, Resulullah (sav) "Annen!" diye cevap verdi. Adam tekrar: "Sonra kim?" dedi Resulullah (sav) yine: "Annen!" diye cevap verdi. Adam tekrar sordu: "Sonra kim?" Resulullah (sav) bu dördüncüyü: "Baban!" diye cevapladı."(Buhari, Edeb 2; Müslim, Birr 1, (2548) Demek oluyor ki; annenin hakkı üç oluyor, babanın hakkı bir olmuş oluyor. O bakımdan çok kıymetli Müslüman kardeşlerim! Dinimiz bu esasları beyan etmiştir, ortaya koymuştur. Hatta bir hadis-i şerifte Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyorlar: ‘Bir kimsenin üç tane kız evladı olurda onu yetiştirir, terbiyesini verir, evlenme çağına gelince onu namus-u şeref dairesinde gelin ederse o cenneti hak etmiş olur.’
Bunlar aslında mümin için büyük müjdelerdir, fırsatlardır. Dolayısıyla, dinimiz kadınlara eş olarak erkeğe verdiği yükümlülüklerin yanında bazı mükellefiyetler vermiştir. Çocuğunu yetiştirme hususunda, terbiyesini verme hususunda, kocasıyla el ele verip bu imtihan dünyasında öteki âleme ak yüz ile gitmek için bu şekilde onarı birbirine eş kılmıştır. Ve eski âlimler öyle diyorlardı: ‘Bir elmanın yarısı kadın, yarısı erkek olarak kabul ediyorlardı.’ Sevgili Peygamberimizde (sav) ‘Müslümanları özellikleri evliliğe teşvik etmişlerdir. Bekâr yaşamamalarını emretmiştir.’ İmkânı olduğu halde bir Müslüman gencin bekâr kalması büyük felakettir. ‘Sizin en şerlileriniz, sizin en kötüleriniz bekâr yaşayanlarınızdır.’ diye buyurmaktadır, emretmektedir.
Bir milletin temel taşı ailedir. Bu aile çoluk çocuktan, anne babadan müteşekkildir. Bu temel taşı sağlam olursa milletlerde sağlam olur. Onu için bir millete, bir devlete kötülük yapmak isteyenler, onların ilk önce bu temel taşı olan ailesini yok etmeye yönelirler. Çalışmalarını o noktadan yaparlar. Aile yapısı bozulunca ahlaksızlık alabildiğine alır gider ve ondan sonra o milletler yavaş yavaş çökmeye mahkûm edilir. Elhamdülillah İslam ülkelerinde bir evlilik yapısı, temel taşı vardır. Bir nikâh akdi yapılmak suretiyle bu sağlam temel taş rayına oturtulmuştur. Bunu devam ettirmek yeni yetişen nesillerimize de bu hususta telkin etmek, anlatmak, dinimizin güzelliğini onlara öğretmek icap etmektedir. Evlilik saadeti sadece bir nikâhtan da ibaret değildir. Yetişecek neslin iyi, güzel ve dürüst bir şekilde yetişmesini dinimiz hepimizden de istemiştir. Hepinizin bildiği hadis-i şerif vardır: ‘Hepiniz çobansınız. Her çoban güttüğü sürüsünden mesuldür, sorumludur.’
Demek ki; evlilik ile her şey bitmiyor. Ondan sonraki sorumluluklarda devam ediyor. Ona göre insan bu imtihan âleminde bunu da düşünmelidir.
Dinimizin emirlerini öğrenmeliyiz. Ona göre yaşamalıyız. İnsan olarak doğan herkesin inancına göre yaşamak en tabi hakkıdır. Ve dinde bir kaide vardır. Cenab-ı Allah buyuruyor: ‘Dinde zorlama yoktur.’ Bir kimseye zorla Müslüman olacaksın diye dayatamazsın. Kişi kendi düşünüp hangisinin hak olduğuna karar verecek. Ki hak olan İslam dinidir. Ondan başka bir din yoktur. Diğerleri bozulduğu için o dinler bize sağlam olarak gelmemiştir. Cenab-ı Allah 104 kitap indirmiş diyoruz. Bunlardan sadece Kur’an-ı Kerim bizim zamanımıza kadar gelmiştir.
Cenab-ı Allah buyuruyor ki: ’Ey Habibim! Yahudiler Senden memnun ve razı olmazlar. Hatta onların dinlerine girmiş olsan bile onlar Senden memnun olmazlar. Asla razı olmazlar.’ Madem ki biz onların dinlerine saygı duyuyoruz, o halde bizimde en tabi hakkımızdır inancımız doğrultusunda yaşamamız. Kur’an- Kerim bizim kitabımızdır. Hiçbir harfi değiştirilmemiş, kıyamete kadar da devam edecektir.
Evlilik meselesi, evlilik nikâh bağı ile devam eden ölünceye kadar da eşlerin devam ettirmeleri lazım gelen bir bağdır. Sevgili Peygamberimiz (sav) Evlendikten sonra öyle olur olmaz şeylerden dolayı hanımını boşayan kimselere lanet etmiştir. Sevgili Peygamberimiz burada sadece erkekleri ya da kadınları dememiş. Ne buyurmuş? İkisi de İslami hükümlerde eşittir.
Aziz mümin kardeşlerim! Cenab-ı Allah (cc) Hazretleri bizi Kur’an’ın yolundan ayımasın. Bu duayı yaparken tatbikte etmemiz lazımdır. Din bizim dinimizdir. Sevgili Peygamberimiz; ‘Benden sonra Peygamber yoktur.’ buyuruyor, en güzel ölçü odur. Kur’an’sız Peygamber, Peygamber olmadan da Kur’an düşünülemez. Sahabiler müşkülatlarını arz etmek için zaman zaman Peygamberimize, zaman zaman dinde alim olan başka arkadaşlarına sorarlardı. Zaman zaman da Peygamberimizin hanımlarına soru tevci ettikleri olurdu. Sahabilerden birisi Hazreti Aişe annemize geliyor ve Peygamber (as) Efendimizin ahlakından soruyor. Bu kişilere Hazreti Aişe annemiz ‘Sen Kur’an okumuyor musun?’ buyuruyor. O kişi de ‘evet okuyorum.’ deyince, ‘O Peygamberin ahlakı Kur’an’ın ta kendisiydi.’ diyor Hazreti Aişe annemiz.
Kur’an’ın ahlakının ta kendisi olan Sevgili Peygamber (as) Efendimiz; ‘Erkek olarak en hayırlılarınız kadınlarınıza en iyi davrananlarınızdır.’ buyuruyor. Şu Peygamberimizin güzel sözünü alınız, başınızın tacı yapınız. Bu güzel ahlakın kendi bünyemizde de olması için, cemiyette bunu yaşamamız için bizimde bir takım bedeni ve ruhi jimnastiğe ihtiyacımız var. Biz Cenab-ı Allah’a bir karış gidersek, O bize bundan daha fazlasıyla yaklaşıyor. Güzel ahlak dediğimiz zaman sadece iyi giyim demek değildir. İnsanın dışının güzel olması demek değildir. Güzel ahlak dediğimiz zaman bunun içerisine her şey girer. Sevgiden tutun, merhametten tutun, kin ve buğz gibi kötüleri atmaktan tutunda, iyileri almaktan tutun da hepsi girer güzel ahlaka. Yine Peygamberimiz (as) Efendimiz buyuruyor ki; ‘Yarın kıyamet gününde kişinin mizanına, terazisine güzel ahlaktan daha ağır gelen bir amel konulmayacaktır.’ Onun için aziz mümin kardeşlerim birbirimizi sevgi ve muhabbet ile kucaklamamız lazımdır. Biz elhamdülillah din kardeşiyiz. Bunu bize Kur’an emdiriyor. ‘Hepiniz din kardeşisiniz.’ diyor. ‘Bir kimsenin bir kimseden üstünlüğü ancak takva bakımındandır.’ Gururlanmaya, kibirlenmeye gerek yok. Ölüp toprağa karıştığımız zaman hepimizin cesedi çürüyor. Ruh kalıyor. Amelimiz kalıyor. İnancımız kalıyor. Kim takva bakımından üstünse o kazançlıdır. ‘Allah için sevmek’ Allah için sevmenin alameti bellidir. Menfaat için olmayacak. Müslüman, Müslüman ile karşılaştığı zaman selam verecek verilen selamı da alacak. Sevgi ve muhabbet olması lazımdır arada. Bir arkadaşınız var birlikte yiyorsunuz, içiyorsunuz, birbirinizi seviyorsunuz. Görüyorsunuz ki, kendisinden İslam’ın dışında bir günah sâdır olmuştur. Ona nasihat ediyorsunuz. Kendisini düzeltmiyor. O zaman buğz etmek, size bize dinin bir emridir. İslam’ın düşmanları ile kol kola olup, Müslüman olanlarla yumruk yumruğa olmak ne sevgidir, ne de böyle Müslümanlara buğz etmeyi dinimiz emretmemektedir. Biz İslam’ın emirlerini doğru anlamalıyız, tatbik etmeliyiz. Hata bende ise hatamı kabul edeceğim. Başkasında ise oda kabul edecektir. Ölçüye kendisini vuracaktır. Allah için verecek ve yine Allah içinde vermeyecektir.’ Böyle olan kimsenin ne oluyor? ‘O kişinin imanı tamam olmuştur.’ Dört tane özelliği tamamlayan kişi imanı tamam olmuştur.
Birbirimizi sevgi muhabbet içerisinde kucaklamamız lazımdır. Güzel ahlak dinimizin emridir. ‘Birbirlerini seven Müslümanlar yarın cennetlerde enbiyanın, evliyanın bile imrendiği saraylara dâhil olacaklardır.’ buyruluyor.
* Abdullah Demircioğlu'nun "Cemiyet Hayatı ve Tasavvuf" konulu sohbetinden alıntılanmıştır
21 Kasım, 2021
03 Eylül, 2016
21 Kasım, 2021
01 Şubat, 2020
22 Mart, 2020
28 Mart, 2021
02 Nisan, 2022
31 Ocak, 2016