Eş-Şeyh Es-Seyyid Kutbu’z-Zamân Hacı Mustafa Hayri Malatyevî (Öğüt) (k.s)

Gelecek Önünüzde Keşfedilmeye Hazır
Allah-ü Teala (c.c.) hazretlerine, O’nun yüce Resulün (s.a.v.)’e ve onun şanlı ümmetine râm olmuş; ümmet içinden ümmet için seçilmiş, bu uğurda çile çekmiş, büyük hizmetler etmiş, Allah dostları, insân-ı kâmiller yetiştirmiş büyük veli…

Doğumu

Hacı Mustafa Hayri Baba (k.s.) Hz. 1895 yılında Malatya’da dünyaya geldi. Babası Yüzbaşı Mustafa Hayri, Malatya’nın Akçadağ ilçesinde görevliyken şehit düştü. Şehit oluşundan üç ay sonra dünyaya gelen çocuğuna da Mustafa Hayri ismi verildi. Altı yaşında da annesini yitirdi. Hem yetim hem de öksüz kalan Mustafa Hayri Hz.’ni ninesi Zeynep Hanım yanına aldı. Sonrasında ise bir süre amcasının yanında kaldı.

Dikkat çekici bir husustur ki, Hacı Mustafa Hayri Hz.’nin doğumu, yetişmesi, cedd-i Pâki olan Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in hayatına benzemektedir. Zaten Mustafa Hayri Baba, Evlâd-ı Resul olup seyyiddir.

Mustafa Hayri Hz.’nin dedelerinden Koca Vaiz (k.s.) Hz., büyük bir veli olup türbesi eski Malatya’da ziyaretgahtır. Koca Vaiz Hz., Eskişehir’in Seyitgazi ilçesinde türbesi bulunan Seyyid Battal Gazi’nin torunudur.


Gençliği ve Öğrenimi

Mustafa Hayri Efendi ilk tahsilini Adana’da tamamlar. Sonra eniştesi Hafız Nafiz Efendi tarafından İstanbul’a getirilerek Fransız mektebine kaydedilir. Rüştiyeyi bitirdikten sonra Harbiye’ye devam eder. Subay olmasına altı ay kala 1. Dünya Savaşı patlak verir. Bu savaşta kendisine harita memurluğu görevi verilir. Bu görevi sırasında, harple ilgili bazı evrakların Medine-i Münevvere’ye ulaştırma vazifesi kendisine verilir. Bu tehlikeli görev sırasında esir düştüğü, iki kere ölüm tehlikesi atlattığı halde sağ salim Medine’ye varır. Peygamber Efendimiz’in aşığı olan Mustafa Hayri Efendi, pek çok kez yüce ceddi Resulullah (s.a.v.)’ı ziyaretle şereflenmiş, bu ziyaretlerinde iki cihan serverini görmekle müşerref olduğunu şu sözleriyle ifade etmişlerdir. “Güneşin ziyası O’nun yanında çok sönük kalırdı.”

1920 yılında tekrar askere çağrılan Hayri Efendi, 1922 tarihinde askerliğini bitirerek terhis olur ve Malatya’ya döner.


Tasavvuf Yoluna İntisabı ve Mürşidi

Hacı Mustafa Hayri Babanın mürşidi; Kutbu’l-Âlem Hacı Muhammed Baba Kürkî (k.s.) hazretleridir. Kendisi Tarikat-ı Aliye-i Kadiriyye’nin, Halisiye şubesi meşâyıh-ı kirâmındandır. Hayri Baba, Mürşidi Hacı Muhammed Babayla tanışmasını şöyle anlatır: “Bir gece rüyamda kendimi büyük bir dağın üzerinde gördüm. Uzun bir tacı şerifi olan, omuzu paşa apoletli bir zat var. Halk başına toplanmış. Ben de silahlı bir askerim ve sükut içinde bekliyorum.” Sabah kalkıp rüyamı Malatya şeyhlerinden Söğütlü Camii imamı Mehmed Efendiye anlattım. O zat:

-Hayri Bey! Yüksek mertebeli, paşa rütbesinde bir evliya, yakın zamanda gelip sana himmet edecek, O’ndan feyz alacaksın, diye tabir etti.

Aradan on beş gün kadar bir zaman geçti. Söğütlü Camiinde öğle namazı kılarken ön safta uzun taçlı, şeyh kıyafetinde bir zat namaz kılıyor. Baktım rüyamda gördüğüm zat… Her şeyi aynı, sadece apoletleri yok. Namazdan sonra cemaat, Hacı Muhammed Baba gelmiş diye o zatın yanına toplandılar. Ben de yanına yaklaştım. Aramızda, sanki ezelden tanışıyormuşuz gibi manevi ve samimi bir hava var. Bir ara kendisine:

-Efendim, akşam çorbasını bizde içebilir miyiz?” diye bir teklifte bulundum. Bana:

-Evladım! Zuhurata tabiyiz. Falan hacının misafiriyim, orası izin verirse hay hay, dedi.

Akşamleyin Malatya’nın şeyhleri, dervişleri ve hacıları evimde toplandı. Çok muazzam bir zikrullah, Hatm-i Kadiri yapıldı. Sonra misafirler gittiler. Hacı Muhammed Baba (k.s.) ile baş başa kaldık. Vakit çok ilerledi. Ara ara gözümü yumup dalıyorum. Görüyorum ki Hacı Muhammed Baba’nın kalbinden bir yol açılıyor ve bu yol, Ravzâ-i Mutahhara’ya kadar gidiyor. O yoldan bir asker geliyor, Şeyh Hazretlerine bir evrak veriyor. Sonra Şeyh Hazretlerinden bir evrak alıyor ve Ravza-i Mutahhara’ya götürüyor. Bir nevi haberleşme hattı kurulmuş. Sonra Hacı Muhammed Baba (k.s.) bana:

-Ben, her gece tesbih namazı kılarım, kalk kılalım, buyurdu.

İlk rekâtta Hacı Muhammed Baba Hz. bir silkindi, bana öyle bir hal oldu ki az kaldı yıkılacaktım. İkinci rekâtta da öyle bir hal oldu ama hafif geçti. Namazdan sonra bana:

-Otur karşıma, sana tesbih tarif edeceğim. 12 tarikattan mezunum, hangisinden istersen verebilirim, buyurdu. Ben de:

-Efendim çocukluğumdan beri Gavsu’l-Azam Abdulkadir Geylani (k.s.) hazretlerine büyük bir sevgim var. O’nun tarikinden, Kadiri dersi verin, dedim. Bana ders tarif ettikten sonra buyurdu ki:

-Ben, ta Medine-i Münevvere’den buraya, Pir Seyyid Abdulkadir Geylani (k.s.) hazretlerinin emri ile sana ders tarif etmek üzere geldim. Ve ilave ederek dedi ki:

-Tebük’te, Arabın elini tutan kimdi? Sana bu fakirden başka kimse sahip çıkmadı. Arabın elini havada tutan da yine bu fakirdi.

Bu hadise şöyle olmuştur: Hayri Baba hazretleri asker iken Tebük’te saldırıya uğramış, bir Arap kılıcıyla Hayri Baba’ya tam vuracakken eli havada kalakalmış ve Hayri Baba onları esir almıştı. Hiç kimsenin bilmediği bu olayı Hacı Muhammed Baba Hz. keramet olarak haber vermiştir.

Hacı Mustafa Hayri Baba (k.s.), canla başla mürşidinin hizmetine koyulur. O yüce zatın pek çok dua, iltifat ve himmetlerine mazhar olur. Bazı eski dervişler:

-Hacı Muhammed Baba neden Hayri Efendi’ye bu kadar iltifat ediyor?, diye aralarında konuşurlar. Onlar konuşurken Hacı Muhammed Baba çıka gelir, onlara hitaben:

-Birazdan Hayri buraya gelecek, O’na yolda nasıl dua ettiğini sorun” Hacı Mustafa Hayri Baba geldiğinde sorarlar, cevabı Hacı Mustafa Hayri Babanın yüceliğine yakışır şekildedir. Duası şöyledir: “Ya Rabbi! Senin Rıza-yı Şerifin için bu evliyana hizmet ediyorum, bu hizmetim sırasında yürüdüğüm yollarda ayağıma batan taş, çakıl ve dikenler adedince Ümmet-i Muhammed-i affeyle!”

Hayri Baba Hazretleri, mürşidinin himmeti ile mana âleminde süratle ilerler. Halden hale geçmektedir, Bu durumu şöyle ifade eder:

-Efendim ile dört sene Kutbu’l-Aktab’lık vazifesini ifa eyledik.

Malum, Hayri Baba Hazretleri mürşidinin vefat tarihi 1929’dan, kendi vefatına (1979) kadar Kutbu’l-Aktab’lık görevini yürütmüştür. Günlerden bir gün, Hayri Baba dairede çalışmakta iken kulağında Hacı Muhammed Babanın sesi yankılanır. “Hayri! Acele gel…” hemen bir taksiye biner, Elazığ’ın yolunu tutar. Varır ki efendisi Hacı Muhammed Baba ağır şekilde hastadır. Hacı Muhammed Babanın üvey oğlu Mevlüd Efendi, Seyyid Mustafa Hayri Babayı görünce şaşırır ve sorar. “Hayri Bey sen nasıl geldin!. Babamın sesini duydun ise, Allah’ını seversen anlat.” Hayri Baba da cevaben:

-Dairede çalışırken, aniden Efendimin sesini duydum ve geldim.

Bunun üzerine Mevlüd Efendi şöyle anlatır, babam bana dedi ki:

-Beni kapıya çıkar… Ben de:

-Ağır hastasın, çıkaramam, dedim.

-İşim var, mutlaka çıkmam lazım, dedi.

-Nedir işin baba, deyince buyurdu ki:

-Hayri’ye sesleneceğim.

-Hayri nerede, sen neredesin, olacak şey değil, demem üzerine bana kızdı ve:

-Sen beni kapıya çıkar, diğer tarafına karışma, dedi. Ben de kapıya çıkardım. Yönünü Malatya tarafına çevirdi ve:

- Hayri, acele gel! diye seslendi. Saate baktım tam iki saat oldu ve sen de geldin. Hayri Baba Hazretleri diyor ki:

-Efendimin ilk sözü şu oldu: “Sana vasiyetim var. Ümmet-i Muhammed (s.a.v.) için canını feda edeceksin. Onlara daima tavsiyede bulunacaksın. Kelime-i Tevhidin yolundan asla ayrılmayıp, bu nurlu yolumuzu devam ettireceksin. Evlad! Bundan böyle Sana on iki tarikten icazet veriyorum. Senin vesilenle bu tarik neşv-ü neva bulur. İleride çok halifen olur. Hz. Allah (c.c.) onları da feyziyâb eyleye! Bazı önemli nasihatlerden sonra beni yolcu eyledi. Malatya’ya döndüm, vazifeme devam ederken vefat haberi ulaştı.

Hacı Mustafa Hayri Baba, hemen Elazığ-Köğenk köyüne gelir. Canından kıymetli Şeyhinin mezarını yapar. Emanet olarak bıraktığı Kadiri Tacını, tarikat icazetnamesini, Ömer Hüdai (k.s.) Hazretlerinden kalan asayı ve diğer emanetleri alır ve Malatya’ya dönerek irşada devam eder. 1960 yılında Ankara’ya, 1965’de İstanbul’a yerleşir.


İrşat Faaliyetleri

İnsan üstü sıkıntılar görmesine rağmen, bir an olsun ders vermekten, halaka-ı zikir kurmaktan geri kalmamış, eşi Bedriye Hanım’ı kaybetmiş, çocukları öksüz kalmış, maddi sıkıntılar son haddine varmış ama yine de Rabbine, Rasulüne, Pirine, Şeyhine sadık kalmış, Ümmet-i Muhammed (s.a.v.)’in sıhhat ve selameti, İslâm’ın bidat ve hurafelerden muhafazası için göğüs germiş, malından, canından fedakârlık yaparak din-i İslâm-ı mübine hizmet etmiştir. Kayseri, İstanbul, Ankara, Kars, Isparta, Trabzon, Konya ve kısaca şarkta ve garpta sayılamayacak kadar çok ihvanı olmuş, ders halkaları kurulmuştur. Yani cihan-şümul bir mürşid-i kâmil idi.


Bilinen Halifeleri

1. Zü’l-Cenâheyn, Şeyh Seyyid Abdullah Trabzonî (Demircioğlu)

2. Şeyh Seyyid Mustafa Hayri

3. Şeyh Niyazi Malatyevî (merhum)

4. Şeyh Mustafa Sivasî

5. Şeyh Muhammed Salim Kemalî (merhum)

6. Şeyh Abdulkerim Ercişî (merhum)

7. Şeyh Hüseyin Malatyevî

8. Şeyh Seyyid Mustafa Yaşar Göletderevî

9. Şeyh Mustafa Karsî (Özgür)


Hayatından Birkaç Satır

Hayri Baba, bir müridi ile Tarsus'a gider. Orada bir zat, Hayri Baba’nın yanındaki müride Hayri baba hakkında ileri geri sözler eder. Hayri Baba, yanına gelen müridine: “Ne oldu?” deyince mürid anlatır. Hayri Baba, “ O, dışta olanı bilir, içte olanı bilmez.” der.

O zat murakabeye dalar ve birden Hayri Baba’nın yanına koşup, ağlayarak ellerine sarılıp, özür diler.

Hayri Baba:

-Evladım! biz kimiz ki? diye kendini gizlemeye çalışır. O zat şöyle der:

-Efendim, çok meşayıh-ı kiram gördüm, takıldığım manevi mertebeyi geçebilmek için gerekli feyiz ve himmeti alamadım. Rasullah Efendimiz (s.a.v.)’e müracaat ettim Rüyamda bana buyurdu ki: “Oğlum MUSTAFA HAYRİ gelecek, o zaman feyziyâb olursun.” Ben de 37 yıldır o emre uyarak gelmenizi bekledim. Neredeyse galip olup, bu beklediğim zamanı zayi etmiş olacaktım. Gece gündüz yolunuzu gözlüyorum.

Bunun üzerine Hayri Baba mübarek nazarını, ismi Ahmet Efendi olan bu zata çevirerek himmet buyurur. O kıymetli teveccüh ile Ahmet Efendi maksuduna vasıl olur.

Yakın zaman evvel vefat eden bu zat, Hayri Baba Hazretleri için: “Şeyh hazretlerinin âliliklerini vasfetmem mümkün değildir” diyerek her seferinde minnettarlığını dile getirmiştir.

Sultan Abdülhamit Han’ın Şeyhülislam Şurası azalarından Hüseyin Efendi, Hayri Baba hazretlerine mürid olur. Manen ileri haller sahibi bu zat, Hz. Peygamber (s.a.v.)’le rabıta yoluyla görüşmektedir. Hayri Baba Hazretlerinin oğlu Abdulkadir Efendi, bir gün bu zata soru sorar:

-Siz rabıtada Rasulullah Efendimiz (s.a.v.)’le görüşüyorsunuz. Babama ne ihtiyacınız var?

-Bunun üzerine Hüseyin Efendi, bir sayha atar ve ağlayarak şöyle cevap verir:

-Babana nasıl ihtiyacım olmaz, Ben Rasul-i Zişan Efendimiz (s.a.v.)’in, babana “Bizim Hayri” buyurduğunu işittim, demiştir.

Anlayana bu kadar yeterlidir. Bunlar deryadan damlalardır.


Tasavvufi Görüşlerinden Bir Demet

“Bu iş kılık kıyafetle olmaz. Allah (c.c.)’ın nurunu elbisede aramayın” buyururdu. Kendiside halktan farklı giyinmezdi.

Keramet konusunda çok hassastı.

“Bir doğruluk, bin kerametten üstündür. Bin keramet insana bir hasene, sevap yazdırmaz ama bir doğruluk sayısız sevap kazandırır” buyurmuşlardır. Bu yolda bin menzil vardır, ilki keramettir, buyururdu.

Kendisinden her zaman sayısız kerametler zuhur ettiği halde O, bunları şöyle değerlendirirdi: “Emrolunduğum gibi icra ederim, her şeye hâkim olan Allah’tır.”

Çok mütevazı idi. Yaşlılık döneminde dahi misafirlerine kendi hizmet eder, tasavvufî hayatı, yaşantısı ile kalplere işlerdi.

“Eliniz karda, gönlünüz Yarda olsun” buyururlardı.

Her anı Allah (c.c.)’ı zikir ile geçerdi. Manevi hallerini maharetle gizler ve, “Hz. Allah (c.c.)’ın Settâr ismine büründüm” buyururlardı. Halk içinde Hakk (c.c.) ile olmayı telkin ederdi.

O’nun (k.s.) hayatı ciltlere sığmaz. Hulasa, yüce ceddi Kainatın Efendisi (s.a.v)’nin ahlakı, kendisinde kemaliyle tecelli etmişti.


Vefatı

Her anı kutsal, çile dolu, hizmet dolu, ibadet dolu, sevgi dolu 84 senelik ömür sonunda 17 Eylül 1979’da Pazartesi günü 10:30’da Suâdiye’deki evinde Hakk’a yürüdü. Ardında binlerce derviş, serzakir, naib, nekib ve ismi yukarıda yazılı çok kıymetli halifeler bırakarak vazifesini tamamlamıştır. Son sözü;

اللهم اغـفـرلى وارحمنى والـحـقـنى بالرفـيق الاعلى

“Allah’ım beni affet, bana acı ve beni en yüce makama ulaştır”idi.

Kabri şerifleri, Trabzon – Akçaabat’ta şehitlik tepesindeki türbesindedir. Ziyaret edilmekte feyiz ve bereketlerine kavuşulmaktadır.

Ruhu şad olsun, himmeti hazır olsun… Allah(c.c.) sırrının kudsiyetini artırsın. Esas kabri sevenlerinin gönüllerindedir.

Rahmetullahi Aleyh…

MAKALE