Tasavvuf Ehli ve Varisleri

Gelecek Önünüzde Keşfedilmeye Hazır
Cenâb-ı Allah razı olsun. İnşallah her adım başına sevap ihsan eylesin...

Ben burada bu havayı da koklamış oldum. Bu mekânı da görmüş oldum. Bizim zaten gayemizde, maksadımızda Allah rızasını kazanmaktır. Sevgili Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam Efendimiz buyurmuştur ki;

 ‘Niyetler, amellere göredir. Kimin niyeti dünyalık için olursa onu elde etmiş olur.’(Buhari).

Bütün niyetler çok önemlidir. Bakınız az önce arkadaşımızın okuduğu o ilahide ‘beller bükülenler hürmetine, kalbi sızlayanlar, ağlayanlar onlar hürmetine bizi yakma’ diye böyle münacat ediyor. Çok etkileyici. Burada biz tabii ki Cenâb-ı Allah’ın rızası olduğumuzdan dolayı inşallah O’nun lütfuna ereceğiz. Bu ilahiyi arkadaşımız okurken benim aklıma hemen bir hadis-i şerif geldi. O hadis-i şerifte Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam Efendimiz:

‘Eğer takva sahibi gençler, beli bükülmüş yaşlılar, süt emen çocuklar, yayılan otlayan hayvanlar olmasaydı, belalar sel gibi üstünüze dökülecekti.’(Taberani, el-Evsat, 7/134) buyuruyor.

Yani ‘Sizin masum, günahsız, anne göğsünü emen küçük yavrularınız olmasaydı; yayılan, otlayan hayvanlarınız, dilsiz hayvanlarınız olmasaydı; Allah’a ibadetten dolayı belleri bükülmüş piri fanileriniz, yaşlılarınız ihtiyar olsun kadın olsun. Ve sonra Allah'a ibadetten dolayı kalpleri huşu içerisinde olan yaşlı olsun genç olsun erkek olsun kadın olsun bu özelliği taşıyanlar olmasaydı kim olursa olsun sizin üzerinize sağanak yağmurun yağdığı gibi bela ve musibet yağardı.’diye buyruluyor.

O bakımdandır ki, biz Cenâb-ı Allah’ın mesajını, Kur’an’ı, hadisleri çok iyi anlamamız lazım. Bilenlerden dinlememiz lazım. Ehil insanlardan dinlememiz gerekiyor. Naehillerden değil… Onun için Dinimiz ilme de çok önem vermiştir. İlk emri ‘İkra!’ ‘Oku!’… Sohbetlerde Müslümanlar yetişirler. Zaten Peygamberimizde bir sohbet halesi, halkası oluşturmuştur sahabeleriyle birlikte. Onlara dini emirleri anlatıyordu.

Dolayısıyla zaman zaman bu hadisleri bahsederiz. Bir defa, iki defa, ne kadar çok tekrar edilirse -Kur’an olsun, hadisler olsun- daha ayrı bir güzellik kazanıyor. Bıktırmıyor. Usandırmıyor. İnsan kelamı gibi yani bizim gibi kişilerin kelamı değil. Peygamber aleyhissalatu vesselam Efendimizin evet insan olarak O’nun ağzından çıkmış ama Kur’an Azimüşşan, Cenâb-ı Allah’ın doğrudan doğruya kelamıdır. Hep böyle güzel özellikleri var. Orada Sevgili Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam Efendimiz buyuruyorlar ki:

 ‘Ulema, âlimler, peygamberlerin vârisleridir, mirasçılarıdır.’ (Ebû Dâvûd, İlim, 1)

 ‘Peygamberler altın, gümüş dirhem olarak bir miras bırakmamışlardır. Onların mirası ilimdir.’ (Tirmizî, İlim, 19)

buyrulmaktadır. Tabi ki bir kişinin Peygambere mirasçı olabilmesi için o özelliği taşıması lazımdır. Bildiği ile amel edecek. İnsanlara faydalı olacak. Bu özellikleri var. Yoksa yanıltan, İslam hududundan, çizgisinden çıkartanlar tabi ki bunlar Peygamberlerin mirasçıları suret-i kat’iye’de olamazlar. Bunu derken zaman zaman da o hadisi de hatırlatırım. Böyle siz gibi toplumlara söylerken bir kişiden bir söz duydum. ‘O hadis, hadis olarak sayılmıyor.’ diye. Yani onu şimdi söyleyeceğim.

‘Benim ümmetimin âlimleri, Beni İsrail’in nebileri, peygamberleri gibidir.’

Şimdi bazı hadisçilere göre ekseriyetle ‘Bu bir uydurma hadistir.’ diyorlar. Belki hadislerin koyduğu kriterlere uymuyor ama diğer taraftan onu tekit eden ‘Âlimler, peygamberlerin varisleridir.’ hadisi tarafından tekit ediliyor yani pekiştiriliyor, sağlamlaştırılıyor demek istiyorum.

O bakımdan, dinimiz hep iyiliğe, güzelliğe bizi teşvik etmiştir. Bizden bunu istemiştir. Ve Sevgili Peygamberimiz

سَبْعَةٌ يُظِلُّهُمُ اللَّهُ فِى ظِلِّهِ يَوْمَ لاَ ظِلَّ إِلاَّ ظِلُّهُ

buyuruyor. (Buhârî, Ezân, 36, 660)

‘Yedi grup insan vardır ki; kıyamet gününde, hiçbir gölgenin olmayacağı -buradaki gölge yani korunma manasında, himaye manasında- o himayenin olmayacağı o gün de, o dehşetli günde yedi grup insan kişi ve kişiler Cenâb-ı Allah'ın özel himayesinde koruması altına olacaklardır.’diye buyruluyor.

Birincisi;

الإِمَامُ الْعَادِلُ

 ‘Adaletli Devlet Reisi’ (Buhârî, Ezân, 36, 660)

Tebaasına, haklına adaletle davranan kişi. Peygamberimiz saymış saymış. Konumuzla ilgili olan şu: ‘Bir kişi ki, Cenâb-ı Allah’ın zikrediyor ve ondan dolayı gözleri yaşarıyor ise, erkek-kadın fark etmez, buda Cenâb-ı Allah’ın özel gölgesinde olacaktır. Himayesinde, korunmasında olacaktır.’ buyrulmuştur. Bunlar aslında bize yol göstermektedir.

‘Üç göz sahibi kıyamet gününde ağlamayacaktır. Bütün gözler, göz sahipleri ağlar olduğu halde, o gözler sahipleri ağlamayacaklardır.’diye Peygamberimiz haber veriyor. ‘Allah’ı zikrettiği zaman gözlerinden yaş akan, Allah'ı zikreden kişiler, Kıyamet gününde bütün gözlerin ağladığı günde ağlamayacaktır.’ buyrulmaktadır.

‘Cenâb-ı Allah’ı içinizden ağlayarak ve sızlayarak zikrediniz.’(A’râf suresi, 205) buyuruyor bizzat ayet-i kerimede. Öyle buyuruyor.

O bakımdandır ki, kişileri Cenâb-ı Allah’a yaklaştıran en kısa yol, bu tasavvufi yoldur. Cenâb-ı Allah’ı zikir yoludur. Zikir mana ehemmiyetini sen sanma ki Kur'an'dan ayrı. Yani zikrullah Kur’an'ın aynı. Sen sanma ki Kuran'dan ayrı. Böyle bir ilahi şeklinde söylenen bir şey de var. Kur'an'dan ayrı değildir. Kur’an’dan gayrı değildir. Kur’an’ın kendisidir. Cenâb-ı Allah celle ve alâ hazretleri, insanları bazı fenalıklardan yasaklarken, şeytanın bu fenalıkları teşvik ettiğini:

‘Muhakkak ki içki, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytanın çirkin işleridir, yaptıkları şeylerdir. Onlardan sakınınız ki, korununuz ki, kurtuluşa eresiniz.’(Mâide suresi, 90) diye buyuruluyor.

‘Şeytan, sizinle, kumarla içki ile aranızı bozmak ister ve ondan sonra birincisi olarak Allah’ın zikrinden alıkoymak ister. Namazdan da alıkor.’(Mâide suresi, 91) buyruluyor.

Bakın zikir ve namazı orada Cenâb-ı Allah, ayet-i kerime’de ayırt etmiştir. Zikrin yeri ayrıdır. Namazın yeri ayrıdır. Bu hususta:

‘Güneşin doğuşu namazınızı kılınız!’buyruluyor bu ayet-i kerimelerin devamında.

‘Münafıkların, Allah’ı zikretmediklerini…’

‘Namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkmış olduklarını…’

‘Birde onlar namaza kalktıklarında Allah’ı da zikretmezler, az yaparlar, gösteriş için yaparlar.’ (Nisâ suresi, 142) buyruluyor. Münafıkların ne olduğunu biliyoruz.

O itibarladır ki; bu tasavvufi ekollerde, mekteplerde, dergâhlarda, tekkelerde; Mevlanalar, Yunus Emreler gibi büyük şahsiyetler, Hacı Bayram Veliler daha birçok isimler yetişmiş, gelmişlerdir. Bizde demek ki o mutlu ve kutlu yolu hiçbir zaman terk etmememiz icap eder.

Abdullah Demircioğlu - Tasavvuf Ehli ve Varisleri 17.01.2009 Sohbetinden…

MAKALE