17 Ekim, 2021 - İzlenme: 906
Âlemlere Rahmet Hz. Muhammed (s.a.v)
Abdullah Demircioğlu Hocaefendi
وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمٖينَ
“Ve seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya Suresi, 107)
“Ene seyyidü veled-i Âdem ve lâ fahr.”
Çok aziz ve pek kıymetli Müslümanlar!
Bu akşam Sevgili Peygamberimiz (a.s) Efendimizin doğumlarının yıldönümüdür. Bu münasebetle bu konuşmama başlar iken bizi yoktan var eden varlığından da haberdar eden Cenâb-ı Allah’a hamd ü senalar ediyorum ve bundan senelerce önce dünyaya teşrif etmesiyle birlikte kâinat üzerinde birçok eşsiz hadiselerin olduğu ve O’nun gelişinin bir rahmet olması sebebiyle ve bize İslam dini gibi bir başka din gelmeyecek olan bir dini getiren bir peygamber olarak Peygamber (a.s) Efendimize de kucaklar dolusu salât ve selam ediyoruz.
Cenâb-ı Erhamurrahimin bu akşamki yapacağımız ve her zaman yaptığımız ibadet ve taatlerimizi ve özellikle burada yapacağımız faaliyetlerimizi ahsen-i kabul ile kabul buyursun ve Kâinatın Efendisini doğum yıldönümü olması münasebetiyle de Müslümanlara Cenâb-ı Allah rahmetiyle muamele buyursun.
Mü’minler!
Bazen sizler gibi ben de esefleniyorum. Geldik, gidiyoruz. Ve geldik gideceğiz daha doğrusu. Belki yarına belki yarından da yakına. Bazen kendi kendime üzülüyorum acaba yıllardan beri anlatmış olduğum İslam dininden Müslümanlara ne kadar faydalı oldum? O sorumla ben başlıyorum bugün ki konuşmamıza. Az sonra namazlarımızı kılacağız ve bir iki programımız var, onları tatbik edeceğiz. Diyeceksiniz ki hocam bu sorunun cevabı işte burada gizlidir, cevabını da sen ver, diyeceksiniz. Hakikaten öyle Müslümanlar!
“El hayru kesirun kalilun fâiluhu.”
“Hayır çoktur, fakat yapıcısı azdır.” buyrulmaktadır.
Mü’min kardeşlerim!
Görüyorsunuz hayır çoktur, yapıcısı azdır. Bu dinden başka bir din gelecek mi? Yok! Bu kitaptan başka bir kitap gelecek mi? Yok! Bundan seneler önce gelip 63 sene yaşayıp bu dini canı pahasına olarak getiren aleyhi’s-salâtu ve’s-selam Efendimizden başka bir peygamber gelecek mi? Yok! O halde bu gafletin manası nedir? Bu gafletin manası herhalde biraz bizim gibi anlatmaya çalışan meslektaşlarımızdan kaynaklanıyor. Demek ki biz mesajı yeterince insanlığa ulaştıramıyoruz. Peygamber aleyhi’s-salâtu ve’s-selam’ın getirdiği hükümleri, ahkamı yeterince insanlara anlatamıyoruz, Müslümanlara anlatamıyoruz. O halde bunun için Cenâb-ı Allah bizlere anlatmayı nasip etsin, dinleyip işittikten sonra da işitenlere o noktada o hususta yaşamayı ve ona göre de amel etmeyi, taatte bulunmayı da nasip ve müyesser eylesin.
Mü’minler!
Cenâb-ı Allah celle ve alâ Hazretleri:
قُلْ مَا يَعْبَؤُ۬ا بِكُمْ رَبّٖي لَوْلَا دُعَٓاؤُ۬كُمْۚ
“Sizin dualarınız olmamış olsaydı hiçbir değeriniz, kıymetiniz olmazdı.” (Furkân Suresi, 77) buyuruyor.
O itibarla, Mü’min kardeşlerim!
Biz demek ki doğuşumuzdan, akil baliğ oluşumuzdan ölümümüze kadar geçirdiğimiz bütün safhalarımızda velev ki işimizin başında bile olsak O’nu (c.c) unutmayacağız. O´nu unutmak büyük bir gaflettir.
“Bize Cenâb-ı Allah şah damarımızdan daha yakındır.” (Kâf Suresi, 16) diye Kur’ân-ı Kerîmde Rabbimiz öyle buyuruyor. Şah damarımızdan daha yakındır.
“Nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir.” (Hadîd Suresi, 4)
Bu itibarladır ki, Mü’min kardeşlerim!
Biz Cenâb-ı Allah’ın emirlerine yapışmakla, sarılmakla, gücümüzün yettiği kadar inkıyat etmekle yükümlüyüz, sorumluyuz. Ne zaman bu sorumluluk ortadan kalkıyor? Ölünce ortadan kalkıyor, bitiyor. Artık herkesin dünyada yaptığı onunla beraber olmak üzere gidiyor, sorgu-sual oluncaya kadar bu iş devam edip gidecektir.
Mü’minler!
Bunun içindir ki içinde sair bulunduğumuz bu İslâm dininin kadrini kıymetini bilmemiz icap etmektedir. Sevgili peygamberimiz doğduğu zaman, tarihçilerin ifade ettiklerine göre İran tarafında 1000 seneden beri yanmakta olan ateş ki Mecusiler o ateşe tapıyor, hiç aralıksız yanıyor 1000 sene. 1 sene değil, 10 sene değil, 100 sene değil, 1000 sene!
Mü’minler!
Bunları düşünelim, ibret alalım! Rabbimizin gücünün kuvvetinin sonsuz olduğunu bilelim ve öyle güce kuvvete iman edelim, O’na teslim olalım. Emirlere boyun eğelim, Mü’minler!
Sevgili Peygamberimiz doğduğu zaman ateşgedeler ki 1000 seneden beri yanan ateşleri birdenbire sönüvermiş. Bunu orada ateşe tapanların hepsi gördüler ve bunu tarihlerde kaydediyorlar. Sanki üzerine tonlarca su dökülmüş gibi. 1000 seneden beri yanıyor, sönmüş o esnada. Çünkü rahmet peygamberi doğmuştur! O’nun (s.a.v) daha doğuşuyla mucizelerde başlamıştır. Kisra’nın sarayında sütunlar yerle bir olmuş saraylar çökmüştür. Sava gölü kurumuş. Mevlit sahibi Süleyman Çelebi’nin de söylediği “Kâbe bi’s savt itdi” yani Kâbe bir ses çıkartmış. Şimdi şöyle bir ses çıkartmış desem beni yanlış anlar mısınız, Mü’minler? Yanlış anlatmaktan ve anlaşılmaktan da Cenâb-ı Allah’a sığınırım. Kâbe savt eyledi, diyor. Herhalde bunu şair, mevlit yazarı Süleyman Çelebi Hazretleri bunu kendiliğinden uydurmuş değil. Herhalde doğuşu sebebiyle Peygamber (a.s) Efendimizin sevinmiştir. Kâbe de onun için değil mi? Niye olmasın! 360 tane put vardı orada. Onun, o mekânın taş toprak olması itibariyle o durumdan muzdariptir. Ben öyle inanıyorum. Doğuşu sebebiyle Peygamber aleyhi’s-salâtu ve’s-selam Efendimizin Kâbe savt eylemiştir yani ses çıkardı, diyor.
Mü’minler!
Tabii ki O’nu (s.a.v) anlatmak çok zor bir hadisedir. İşte 571 tarihinde doğdu. Bunu her Mü’minin de bilmesi lazım. Şu tarihte de vefat etti. Ama misyonu, vazifesi neydi o Peygamberin? Bunu anlamak lazım. O bütün insanlığı kurtarıcı olarak gönderilmiştir. Bakınız! Rahmet sıfatı Cenâb-ı Allah’ın sıfatı olmasına rağmen bir yönü itibariyle bu sıfat Sevgili Peygamberimiz aleyhi’s-salâtu ve’s-selam Efendimize Cenâb-ı Allah tarafından tabii olarak layık görülmüş ve âyet-i kerimede Cenâb-ı Allah celle ve alâ Hazretleri:
وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمٖينَ
“Habibim, peygamberim Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ Suresi, 107) buyurmuştur.
O, bir kurtarıcı olarak rahmettir. Bu kitabın getiricisi olarak rahmettir. Haliyle, hareketiyle, davranışıyla, yaşadığı 63 yıl çocukluğundan ölünceye kadar bir rahmettir. Arkadaşlarıyla olan münasebetlerinden, İslam’ı korumak müdafaa etmek için Uhud’da dişinin kırılışına varıncaya kadar bir rahmettir, bir rahmettir. O peygamber ki! Bu İslâm davası için Mekke’de bunaldığı zaman hani o şairin dediği gibi:
Mekke’de bunalırsan
Medine’ye göçersin
Biz bu dünyadan nereye göçelim, ya Rasûlallah?
Biz de bunalıyoruz, değil mi? Şair böyle diyor. Allah rahmet eylesin. Arif Nihat Asya öyle diyor.
Seccaden kumlardı
Devirlerden, diyarlardan
Gelip göklerde buluşan
Ezanların vardı.
Ümmet bugün kan ağlıyor Mü’minler! Nereye göçelim? Camilerimiz kan ağlıyor, mabetlerimiz kan ağlıyor. Kur’an mahzun. İslâm mahzun. Mü´minler mahzun. İmamesi kopartılmış bir tesbih tanesi gibi Müslümanlar dağınık, bin parçaya ayrılmış ve arada sevgi yok, muhabbet yok, hal hatır bilme yok, yardımlaşma yok. Hak dava için hakkı tutup kaldırmak yok. İsyan kol geziyor, günahlar almış yürümüş gidiyor. Ama bu böyle mi devam edecek?
Aziz Mü’min kardeşlerim!
Cenâb-ı Allah celle ve alâ Hazretleri hükmünü icra edecektir. Rabbimiz buyuruyor:
“O yer şiddetli bir şekilde sallanmaya başladığı zaman.” Yani kıyametin kopuşu anında olacak. Yani bunları istesek de gelecek istemesek de. Efendim falancaların, ateistlerin inkâr etmeleri veya etmemeleri bu hadiseyi getirmeyecek diye bir şey yok! Rabbimiz ne diyorsa o olacaktır ve gelecektir! Düşünebiliyor musunuz? Öyle bir an, zaman gelecek. Ahir zaman, bu gelecek.
Aziz Müslüman kardeşlerim!
O bakımdandır ki Sevgili Peygamberimizin mesajını bu anlayış içerisinde çözmeye idrak etmeye anlamaya çalışalım. Rahmet Peygamberi olarak Allah tarafından bize gönderilmiş o yaptığı vazifenin hitamına ereceği son günlerini yaşarken Veda Haccında -80 gün sonra vefat etmiştir- öyle buyuruyor:
“Ey ashabım! Sizi yarın benden soracaklar. Ben vazifemi tebliğ ettim mi?”
“Tebliğ ettin, ya Rasûlullah!”
“Tebliğ ettim mi?”
Peygamberimiz şehadet parmağını gökleri delercesine kaldırarak “Ya Rabbi şahit ol!” demiştir. Evet, O (s.a.v) vazifesini yaptı, demek istiyoruz. Bizler acaba tebliğ edilen bu İslâm’da olan sorumluluklarımızı yerine getirdiğimiz zaman bizim şahidimiz şu anda tabi ki görünürde yoktur. Ama tabi hakkıyla yapmış olursak şahitlerimiz bu yaptığımızı orada şahitlik yapacaklardır, Mü’minler! Kâinatın Efendisi bu hadiseden sonra 80 gün yaşamıştır. Cenâb-ı Allah:
اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دٖينَكُمْ
“Ben bugün sizin dininizi kemâle erdirdim. Ve size din olarak da İslamiyet’i seçtim.” (Mâide Suresi, 3) diye buyurmuştur.
Mü’minler!
Bu itibarladır ki bu sağlam olan İslamî esaslara sımsıkı sarılıp kurtuluşu elde edelim. Sevgili Peygamberimizin doğumu münasebetiyle bu aşkımızı bu sevdamızı bu İslâm’a bağlılığımızı yeniden perçinleyelim. O (s.a.v), bu dava için çekmediği mi kaldı ki? Yani İslâm’ı tebliğe başladığı 40 yaşından itibaren Mekkelilerin karşı koyuşuyla karşılaştı. Aç kaldı, susuz kaldı. Mekke’den göç etmekle karşı karşıya kalırken döndü döndü Mekke’ye baktı.
“Ey Mekke! Ey Mekke! Yerler mekanlar içerisinde en çok sevdiğim mekân sensin. Fakat ne yazık ki davam uğruna inanmayanlar beni öz yurdumdan, buradan çıkarıyorlar.” diye gözyaşı dökerek Medine’ye hicret etmiştir.
Mü’minler!
Mağarada üç gün üç gece kalışı orada mağazanın ağzına bir mucize olarak örümceğin ağ germesi, ondan sonra güvercinin yumurtlayıp Peygamber aleyhi’s-salâtu ve’s-selam Efendimizi korumaları hakikaten düşünülmeye değer olaylardır. Cenâb-ı Allah örümceğin ağı için:
وَاِنَّ اَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِۘ
“Evlerin içerisinde en zayıf en takatsiz en güçsüz olan şey örümceklerin yaptığı ağdır.”(Ankebût Suresi, 41) diye buyruluyor. Öyle değil mi? Ama bir örümcek ağıyla Sevgili Peygamberimiz kâfirlerin gözlerini mühürlemiştir. Hani şairin de dediği gibi örümcek ağı o mağaranın ağzında değil aslında inanmayanların gözlerindeydi. Allah onların gözlerini perdelemiştir! Her zaman okuduğumuz Yasin suresinde göç ile Peygamberimiz emredildiği zaman Mekkeli eşrafın emanetlerini yerine vermesi için Hz. Ali’yi görevlendirdi, yatağına yatırdıktan sonra etrafını kuşatmış olan ve kendisini öldürmeye gelmiş olan gençlerin arasından böyle rahat bir şekilde çıkıp gitmiştir. Emir almıştır, o emri yaptı ondan sonra Cenâb-ı Allah O’nu (s.a.v) korudu. Yasin suresini okudu, yerden bir avuç toprak alarak onların üzerlerine böyle saçıverdi.
يٰسٓؕ
وَالْقُرْاٰنِ الْحَكٖيمِۙ
اِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلٖينَۙ
عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍؕ
تَنْزٖيلَ الْعَزٖيزِ الرَّحٖيمِۙ
لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اُنْذِرَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ
لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلٰٓى اَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
اِنَّا جَعَلْنَا فٖٓي اَعْنَاقِهِمْ اَغْلَالاً فَهِيَ اِلَى الْاَذْقَانِ فَهُمْ مُقْمَحُونَ
وَجَعَلْنَا مِنْ بَيْنِ اَيْدٖيهِمْ سَداًّ وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَداًّ فَاَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ
(Yasin Suresi, 1-9)
“Onların işte görmelerine mâni, önlerinde bir sed, arkalarında bir sed çekilmiştir. Onlar göremezler.” buyuruyor Cenâb-ı Mevlâ!Evet, uyuya kaldılar. Peygamberimiz de aralarından geçip gitti. Hepsi uyudular. Peygamberimiz yerleşeceği yere vardıktan sonra sabah vakti, güneş doğunca uyandılar. Üzerlerinde parmak parmak toprak. Halbuki atılan bir avuç topraktı o!
Aziz Mü’minler!
Bunlar iman işidir. Demek ki Cenâb-ı Mevlâ koruyunca böyle koruyor, Müslümanlar! Sevgili Peygamberimiz onun için âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bir peygamberdir. Mevlid Kandili münasebetiyle bu gece işte biz hem analım hem kendi durumumuzu bir muhasebe edelim. Neyiz? O’nun (s.a.v) yolunda ne kadar varız? Ve Müslümanlığımızın, imanımızın ölçüsü nedir? Şöyle bir tartalım. Herkes kendisini çok iyi bilir, değil mi? Hepimizin kendimizi çok iyi biliyoruz.
Mü’min kardeşlerim!
Bu itibarla bu Mevlit Kandillerini idrak edip yaşarken çok çok düşünüp sevgili Peygamberimizin İslâm için çektiği ezayı cefayı göz önünde bulunduralım. Ve sahip olduğumuz İslâm’ı hem yaşayalım hem öğrenelim hem de başkalarına da öğretmeye çalışalım, Müslümanlar! Cenâb-ı Allah celle ve alâ Hazretleri:
وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمٖينَ
“Ve seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”(Enbiya Suresi, 107) buyruluyor.
Müslümanlar!
Dikkat ediniz! İşte âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir Peygamberimiz (s.a.v). Bu gecenin mana ehemmiyeti işte buradadır, Müslümanlar. Bugün insanlık hani nasıldır? Bir keşmekeşlik içerisinde ne yapacağını bilemez vaziyettedir. Bir psikoloğa sorsanız veya sosyoloji ile ilgilenen kişiye sorsanız bu insanlık nedir, niye bu şekilde parça parça olmuştur ne yaptığını bilmiyor deseniz ne der size bilir misiniz? Bu kendisine model olacak, örnek insanı bulamamış veya duymuş ise onu takip edemediğinden yolunu pusulasını şaşırmıştır, size diyecektir. Bu iki kere iki dört edercesine böyledir. Model insan kimdir? Hem dünyamız için model hem de ahiretimiz için model sevgili Peygamberimiz aleyhi’s-salâtu ve’s-selam Efendimiz. Evet, 63 yıllık hayatı hep böyle geçmiştir.
63 yıl didindi
Taşı yastık edindi
Aydınlattı cihanı
Getirdi hak dini
Deniliyor. Cihanı aydınlattı. Hak dini getirdi. 63 yılda bu dava için, İslâm için çalıştı çırpındı, durdu. Yerinden yurdundan oldu. Kendi mübarek bedenlerinden bir uzvu olan bir dişi bile kırılmıştır ve bu acılara hepsine tahammül etmiştir. Mekke’de kendisinin itiraz edenler, kabul etmeyenler ortaya çıktığı zaman Taif’e sığınmıştır. Orada ise gördüğü eza cefa hepinizin malumu, hepinizin bildiği şey. Taif’te bana yardım edecek bana inanacak birkaç kişi bulabilir miyim? Düşüncesiyle Taif’e gittiği zaman orada kabul edilmedi, Sevgili Peygamberimizle alay edildi, eğlenildi. “Mekke içinde eşrafı bu kadar kişi dururken yani Allah gönderecek başka bir kişiyi mi bulamadı?” diye kendisine söylendi. Peygamberimiz bunlardan çok üzüldü. Orayı terk etmeye mecbur bırakıldı. O masum çocuklara emredildi, Peygamber aleyhi’s-salâtu ve’s-selam Efendimize bilemeden taşa tuttular. Tarihçiler bunu söylüyorlar. Peygamber bir ayağını kaldırıp bir ayağını indirmeden taşın birisi geliyordu birisi peşinden takip ediyordu. Ayakları bile kanamıştı. Ama tabi ki bilemediler, onlar çocuk bilemiyorlar. Çocuğuna ne öğretirsen onu bilir, Mü’minler! Ama onların diğer akranları sonradan Peygamber aleyhi’s-salâtu ve’s-selam Efendimiz Mekke’den Medine’ye göç ettiği zaman sevinç çığlıkları içerisinde şiirler söyleyerek Peygamberi kabul etmişlerdir.
Taleal bedru aleyna
Min seniyyetil veda
Vecebeşşükrü aleyna
Mâ deâ lillahi da’
Eyyuhel meb’usu fina
Ci’te bil emril muta
Demişler, def çalmışlar. Peygamberimiz aleyhi’s-salâtu ve’s-selam Efendimizi karşılamışlardır.
Seniyyetül veda tepelerinden üzerimize ayın dolunay oluş şekliyle üzerimize bir ay doğmuştur.
Sen hakka hakikate çağırdığın zaman bizim Senin davetine uymamız vacip oldu.
Ey Allah tarafından gönderilmiş olan hak peygamber!
Sen bizim aramızda itaat edilmiş bir emir ile geldin.
Biz Sana itaat edeceğiz!
Diyor o çocuklar şimdi… Görüyor musunuz, Mü’minler? Konu buraya gelmişken bir Hadis-i Kudsi’yi nakledelim.
فَإِنَّهُ لَوْلَا شَبَابُ خُشَّعٌ ، وَشُيُوخٌ رُكَّعٌ ، وَأَطْفَالٌ رُضَّعٌ ، وَبَهَائِمٌ رُتَّعٌ لَصُبَّ عَلَيْكُمُ الْعَذَابُ صَبّ
Mü’minler!
Bu kâinatın çivisi kopmuş. Günahlar durmadan işlenmektedir, arttıkça artıyor. Neden acaba Cenâb-ı Mevlâ belâ musibet göndermiyor? Tevbe edenlerin tevbesine, af dileyenlerin mağfiret dileyenlerin, yalvaranların hürmetine Cenâb-ı Allah göndereceği belâlarda kısıtlama yapıyor. Hadis şöyle:
“Sizin meme emen yavrularınız olmasaydı, ibadet etmekten dolayı kalplerinde huşu olan ibadet ehli olanlar olmasaydı, yayılan otlayan dilsiz hayvanlarınız olmasaydı, Allah’a ibadetten saçları ağarmış yaşlı pir-i fani belleri bükülmüş saf halis muhlis imanlı aşık kimseleriniz olmasaydı yağmurun sağanak yağışı gibi üzerinize belâlar inerdi.” Diye buyruluyor…
Mü’min Kardeşlerim!
Cenâb-ı Allah celle ve alâ hazretleri Sevgili Peygamber’e buyuruyor ki: ”Sen Ey Habibim! Onların arasında bulunduğun müddetçe biz onlara azap edecek, değiliz.” Yani çok fevkalade bir musibet, belâ onlara gönderecek değiliz. Neden? Peygamberimize rahmetten. O, koruyucudur. Değil mi? O, koruyucudur. O bakımdandır ki aziz Müslümanlar mevlid kandilleri idrak edilirken O’nun hayatında çektiği çileler hiç olmazsa ne diyorlar? Empati yapma ben O’nun yerinde olsaydım ne yapardım? O, çile çekti acaba ben O’nun çektiği çilenin binde birini bu dava için çekiyor muyum? Diye düşünelim. Hani Veysel Karani hakkında ne derler? Veysel Karani kimdir? Muhadramundan olan bir şahsiyettir. Muhadramun nedir? Ehli olan bilir ki Peygamber’i (a.s) sağlığında iken Mü’min olarak görmüş olan kişi sahabedir. Velev ki bir an görmüş olsun, sahabedir. Ancak Mü’min olacak, iman edecek. Sağlığında iken Peygamber’i (a.s) görmemiş olan fakat O, vefaat ettikten sonra sahabelerinden sahabelerinden biri ile karşılaşan kişi muhadramundandır. Veysel Karani’nin de başına böyle bir şey gelmiştir. Yemen’dedir, iman etmiştir. Peygamberimiz zaman zaman evet, bu da bir mucizedir. Peygamberimiz (a.s) onun iman ettiğinin haberini alıyor ve Yemen taraflarına doğru dönerek Veysel Karani’nin kokusunu alıyorum, diye buyurur. Değil mi? Gelmiştir, Peygamberimizi (a.s.) ziyaret etmek için ama evde bulamamıştır. Annesi ile de akdi olduğu için bunu genellikle söylerler. Zamanı da dolduğu için geriye gitmiştir. Ama o Müslümanları Uhud’da yani mağlup demeyeceğim ama saflarında çatlamalar olduğu zamanki husus kendi kulağına eriştiği zaman ve O’nun dişinin de kırıldığı haberi kendisine ulaştığı zaman o ne yapmıştır? O ne yapmıştır? Hangi dişi diyor? Haberi getiren ne diyor? Bu dişini diyor, elle dişini çekiyor. Bu dişini diyor, elle dişini çekiyor. İşte Mü’minler, bütün dişlerini eliyle söktüğü söyleniyor. Belki yanılmam, şunu da söyleyeyim. Çok meşhur da Arap aşının da hikayesi bu kolay olsun yenilmesi diye dişe ihtiyaç olmadan herhalde bununla ilgili olsa gerekir. Sevgili Peygamberimizin başına gelen bu hadiseden dolayı böyle yapmıştır. Muhadramun içerisinde en faziletli olanda Veysel Karani’dir. Şair’in dediği gibi
Mekke’de bunalırsan
Medine’ye göçersin
Biz bu dünyadan nereye göçelim, ya Rasûlallah?
Evet, Aziz Mü’minler!
Göçelim tabi Allah’a hicret edelim. Kitabullah’a hicret edelim. Sünnet-i Nebi’ye hicret edelim, aziz Mü’minler. Bizim de göçümüz var. Bizim de göç mekânımız var. Evet, bizim de göç mekânımız var. Buraya göç ettiğiniz takdirde bizimde yerimiz burasıdır, yurdumuz burasıdır. Buradan ayrıldığımız takdirde çok başımıza felaketler gelebilir. Allah’a döneceğiz.
Allah’a dayan, sa’ye sarıl
Hikmete ram ol, yol varsa budur
Bilmiyorum başka çıkar yol
Şairlerimiz böyle diyor. Yol varsa budur, başka çıkar yol bilmiyorum. Şu gençliğimizi kurtaralım. Şu insanlığın dertlerine merhem olalım., çare olalım.
Mü’minler!
Ben iman ettim, hani öyle demeyelim. Ben kurtuluşa namzetim deyip de bir kenara çekilmek imanımızın gereği değildir. Yani iman bunu gerektirmiyor. Çünkü her birimiz Âdem’deniz, Âdem ise topraktandır ve hepimiz anne baba bir kardeş mesafesindeyiz.
Evet, Mü’minler!
Bu hususta mücadele etmiş, Ebû Bekirler, Ömerler, onlar Kur’an okudukları zaman azap ayetleri geldiği zaman kalpleri yufka gibi titrer, gözlerinden yaşlar boşalır, ağlarlardı. Çünkü azap ayetleri karşısında insanın gönlünün yumuşamaması, gözlerinin yaş akıtmaması mümkün değil. Çünkü Cenâb-ı Allah’ın azabı çetindir. Rabbu zü’l celâl ve’l kemal hazretleri kıyamet gününde cennet cehennem işini bitirdikten sonra cennetlikler cennete cehennemlik olanlarda cehennem gittikten sonra cehenneme:
هَلِامْتَلَأْتِ/ Doldun mu? O da:
هَلْ مِنْ مَزِيدٍ / Daha yok mu? diyecek. (Kâf Suresi, 30)
Müslüman Kardeşlerim!
Bu itibarla demek oluyor ki bu gecelerde Sevgili Peygamber’in (a.s) doğum yıl dönümünü idrak ederken kalplerimizde, vücudumuzda ihtizaz olmalıdır, bir çırpınma olmalıdır. Bir titreme olmalıdır. Bir sarsıntı geçirmeliyiz. Bir zelzele vücudumuzda olmalıdır. Kalplerimizde bir aşk, bir sevda, İslamiyet’e onun getirdiklerine karşı olmalıdır. Huzur buradadır, rahatlık buradadır, Mü’minler. Onun için bakıyorsunuz ki sağda solda orada burada bazı olaylar oluyor. Dinimize imanımıza ve yahut ta Sevgili Peygamberimize sataşmalar meydana geliyor. Size bir hatıra söylemek istiyorum. Evet, biz bugün okulumuzda, üniversitemizde Mısırlı Rıfat Hoca ile sohbet ederken o bir ara bana şunu söyledi:
-Ben dün akşam bir mesaj aldım, görmek ister misin? Ben de:
- Görmek isterim, dedim. Arapça çekilmiş mesaj kendisine. Selamdan sonra şöyle diyor çeken kişi yani şahit olmuş. Tabi bu yalan olmayan bir şeyde üçüncü şahıs olarak sizlere anlatıyorum. Yazılan mesajı gözlerimle gördüm. Tercüme ederek sizlere söylüyorum. Filana kişi Peygamber (a.s) aleyhinde bir karikatür yapmış. O yaptığı gece sabahleyin evinde yanmış olarak kül olarak bulunmuş, aziz Mü’minler. Bu itibarladır ki demek böyle Peygamberimizin aleyhinde söylenenler bu dünyada da cezasız kalmaz, ahirette de hiç kalmayacak. Bu anlayış içerisinde Cenâb-ı Allah celle ve alâ hazretleri cümlemize meded-i inayetler nasip ve müyesser buyursun.
Aziz Müslüman Kardeşlerim!
Bir olay daha anlatmak istiyorum. Yaşanmış bir olay. Yani kurtuluş İslam’dadır. Evet, Cenâb-ı Allah’ın rızasını kazanmak İslam’dadır. Bu yolda yürümekle biz ancak kurtuluşa ereriz Cenâb-ı Allah buyuruyor ki:
فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا لِي وَلَا تَكْفُرُونِ / Beni zikr-u teşbih ediniz ki ben de sizi anayım. (Bakara Suresi, 152)
وَاسْتَعِينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلَاةِ / İman edenlere Cenâb-ı Allah hitaben buyuruyor ki: ” Siz sabırla ve namazla Allah’tan yardım dileyiniz.” (Bakara Suresi, 45) Bakınız bize bu ufukları açıyor, Cenâb-ı Allah. Bizi kurtuluşumuzun ne olduğunu bizim Halikimiz(Yaratıcımız) olduğu için evet, bildiğinden dolayı bizi uyarıyor, uyarmaktadır. O bakımdandır ki sahip olduğumuz dine sımsıkı sarılalım. Namazımızı ihmal etmeyelim. Dini vecibelerimizi yerine getirelim. Haramlardan sakınalım. Hayr-u hasenâta koşalım.
Mü’min kardeşelerim!
Şimdi yaşanmış olay anlatmak istiyorum. İtalya’nın biri Müslüman olmuş. Bir Müslüman ile konuşuyor ve ismini de Abdullah almış. Bu Müslüman kendisine diyor ki:
-Sen Müslüman olmadan önceki adın neydi acaba? diye soruyor. Onun cevabı nedir, bilir misiniz? Tahmin edemezsiniz. Tahmin edemezsiniz. Bakınız bunu derken de onu bunu tahkir etmiyorum. Onun ağzından olacak olan şeyi söylüyorum. Hani ben burada elçiyim. Bir elçiye de zeval olmaz, demişler. Diyor ki ben Müslüman olmadan önce adam değildim ki adım olsun. Müslüman olduktan sonra insan olduğumu yani adam olduğumu eşref-i mahluk olarak yaratıldığımı anladım. Benim daha önce hiçbir kıymetim yoktu, hiç değerim yoktu. Sanki bir canlı gibiydim. O şekilde ifade etmiş.
Aziz Mü’minler!
Müslüman olduktan sonra düşmemek için dua edelim. Böyle durumlara düşmemek için Cenâb-ı Mevlâ’ya bu geceler hürmetine yalvaralım, yakaralım, dua edelim. Tevbe istiğfarlar ile meşgul olalım. Yer ile gök mesafesi kadar olan rahmeti geniş olan Cenâb-ı Allah’tan rahmet, merhamet dileyelim. Ey kullarım! Siz buyuruluyor hadis-i kudsi’de “Siz bana yer ile gök mesafesi kadar günahla gelmiş olsanız, bana Rabbim! Beni affeyle diye dua etseniz hadis-i kudsi’de buyruluyor. Ben böyle dua eden kulumun yerle gök arasındaki mesafe kadar hatta ondan daha büyük mesafe kabul eder, tevbesini kabul ederim. Kulluğuma kabul ederim. Bunlar müjde değil midir? Mü’minler. Bunlar müjdedir. “el-hayru kesirun, kalilun failuhu/ hayır çoktur, yapıcısı azdır.
Mü’min Kardeşlerim!
Hemen mevzuyu noktalamak istiyorum. Sizin sabırlarınızı taşırmak istemiyorum. Evvela şunu şöyleyeyim. Bu Belçika’da Allah’ın yardımı ve inayeti ile siz Müslüman kardeşlerim, sâlih, ihlaslı Mü’min kardeşlerim maddi destek vererek burada bir üniversite açtık. Devam ediyoruz, inşallah. Devam edecek. Cenâb-ı Allah’a dua ediyoruz ki kıyamete kadar burada feyz vermeye devam etsin, inşallah. Bizi bunda muvaffak etsin. Biz üzerimize düşen resmi olarak vazifelerin hepsini gücümüz yettiği kadar yapıyoruz. Çok iyi de gidiyoruz. Allah’a hamd olsun. Şu an söylemiyorum yani durum icabı inşallah bu müjdeleri vereceğiz. Tabi Mü’minler bir mekânımız olsun, dedik okul olsun yanında bir camimiz olsun. Böyle bir mekân olsun. Muvaffak olamadık. Burayı zamanında elimizden çıkartmaya çalıştılar, Mü’min kardeşlerim. Bunun satışına da itiraz etmesinler. Hayırlı işlere destek olalım, köstek olmayalım. Anlatabiliyor muyum? Evet, orada mekân daha geniş belki buradan on kat yirmi kat yüz kat daha çok cemaati alacak bir mekân orası ve bu görevimizi orada da her iki görevimizi orada yapmaya çalışacağız, uğraşacağız. Bak, üniversite medrese yanında da cami ondan sonra dernek, tekke. Onun ehemmiyetini anlatacağım size. Biz bu satış hususunda biraz zora düştüğümüzden dolayı ben yardım talep ettim. Allah razı olsun imkânı olanlar verdiler. Vermek istedi, imkânı olmadı. Allah onlardan da razı olsun. Bizi desteklediniz. Aynı kampanyamız devam ediyor. Burada söylüyorum. Birinci kampanya şu makbuz karşılığı üç-beş ne ise yardım bir diğer kampanyamız da şu işi hayırlıca kapatalım. Borç alma kampanyasıdır. Üç-beş bin biz kefiliz bu hususta binamız satıldığında size bu aldığımız borçları vereceğiz. Bu aldığımız borçları vereceğiz ama ne zaman vereceğiz? Bize zaman verin. Belki üç ay sonra olmaz, beş ay sonra olur. Beş ay sonra olmaz ama bir sene sonra satıldığında iade ederiz. Biz sözümüzün eriyiz. Sözümüzün eriyiz. Bize güveniniz lütfen, güveniniz. Çünkü Mü’min güvenilir kişidir. Evet, buradan söylüyorum. O bakımdan İmkânı olan arkadaşlar bize çünkü bunların hesabını, girişini buradan görüyoruz. Yani çetelelerini, listesini tutuyoruz. Kim ne vermiş? İmkânı olanlar bu şekilde bu üniversitemize yardımcı olsunlar, Mü’min kardeşlerim. Allah razı olsun. Bir diğer hususta bu dergahımızın ufak tefek eksikleri oluyor. Maddi güce siz de senede bir iki defa bazen yardımınızı diliyoruz. Çıkışta mı olur yoksa şu anda mı olur. Bu yardımınızı da bu akşam sizlerden talep ediyorum.
Mü’min Kardeşlerim!
Bir husus daha söyleyeyim. Bunları belki her yerde duyamazsınız, bilemezsiniz. Yani olur ya işitemezsiniz ama şu hususu siz söyleyeyim. Osmanlı da İslam ile müşerref olduktan sonra cami yanında medrese, hamam hemen medresenin yanında dergâh, tekke açmışlar. Bu üç koldan imanı, Mü’mini takviye etmişler. Bunlar içerisinde en etkili olan hangisidir? En etkili olan hangisidir? Hoca diyebilirsiniz, taraf yok. Tarih bunu böyle yazmış, böyle gösteriyor. En etkili olan onu söyleyeceğim yani İslamiyet’e zarar vermek isteyen dış güçler veya başkaları ilk önce neyi kapatmışlar? İlk önce dergahları, tekkeleri kapatmışlar. Öyle mi? Öyle. Neden? Medrese orada cami orada Mü’minlere bir şey demiyor ama Mü’min kardeşlerim düşününüz. Düşman bunu biliyor. İslam’ın karşılığı olana (46:27) Neden? Çünkü Mevlanalar yükselmiş. Abdülkadir Geylaniler çıkmış, Muhammed Nakşibendiler çıkmış. Değil mi? Yunus Emreler çıkmış, Hacı Bayram Veli sayayım mı? Binlercesi var. Onlar bir manevi olgu meydana getirmişler. Onu demek istiyorum. Şimdi biz de buraya bir külliye kurduğumuz zaman Üniversite yanında cimi yanında ne var? Dergâh, dergâh olacak. Karşı durmanın manası nedir? Ben anlamadım. Var mı itirazı olanlar? Yok, elhamdülillah. Ben hususi, tarihi bir gerçeği sizlere söylemek istiyorum. Demek ki bu güçle olacak. Burada Müslüman halkımıza hizmet edeceğiz her yönden. Hiçbir kimseye sineğe bile zara verici kişiler değiliz. Ama bizi ters gösteriyorlar. Müslümanı cami gösteriyorlar. Müslümanı ne gösteriyorlar? Terörist gösteriyorlar. Ama bakınız. İslam işte budur. Peygamberimiz rahmet peygamberidir. Hiç kimseye ahidlerine riayet ettiği müddetçe Mekke’de, Medine’de ve sair topraklarda olsun, İslam topraklarında olsun, inançlarına kimsenin müdahale edilmemiş. Zorla Hristiyanlara, Yahudilere “gel Müslüman ol” denilmemiş. Herkes inancında serbest bırakılmış. İslamiyet’in güzelliğini gören onun yansıması şeklinde İslamiyet’i güzelliğini görenler gelip hepsi İslamiyet’e girmişlerdir. İşte bu bakımdan insanlığa hizmet için biz varız ve bunu da herhalde bu gece bu mesajı sizlere aktarmış olduk, inşallah. Sizler dua edeceksiniz. Sadece ben yaparım, ederim, maddi gücüm var demekle olmaz. Dua, dua, dua. ” Sizin dualarınız olmasaydı, ne kıymetiniz olurdu?” diye buyruluyor.
Mü’min Kardeşlerim!
İşte biz bu şekilde olduğumuz takdirde inanan, inanmayan devlet farkı ırk, din, dil farkı gözetmeksizin bütün insanlığa hizmet için el açmışız. Hani bunun örnekleri bir doludur. Medeniyetler kurulmuş, medeniyetler yıkılmış ve tarihe bakınız, aziz Mü’minler. Tarihe bakmamız lazım. Bir olayla bitireyim diyorum da zamanda geldi ama şimdi devletin ismini vermeyeyim. İki devlet arada iftira var. Değneğin bir ucunda bir devlet diğer ucunda bir devlet. Osmanlı Devleti bütün dünyaya evet, çünkü ülkesi çok geniş. Afrika’dan taaa Viyana’ya kadar dayanmış. Bir İslam devleti kurmuş. Evet, adaleti getirmiş, fakir fukaraya yardım eden bir sistemi geliştirmiş. Bu iki devlet o zaman devrin büyük devletlerinden olan devletler ve bu devletler arasında bir nehir var. Onu da söylemeyeyim. Tarih bunu söylediği için bak benim nezaketim hep devamlı. Gidin, tarihlerden okuyun hangi devletler olduğunu öğrenmek istiyorsanız. Bu devletlerden hakkı yenen B devleti A devletini şikâyet ediyor. A devleti her zaman ne yapıyor? Nehri geçerek B devletinin üzüm bahçelerini, meyve bahçelerini tarumar ediyor. Evet, o sene onlar aç susuz kalıyorlar. (50:24) Bir böyle iki böyle üç böyle seneler geçiyor. Ne yapalım? Diyorlar. Yenilen devlet Osmanlı İmparatorluğunun padişahına durumu bildirelim. Yazıyorlar bir mektup yardım gidiyor. Osmanlı Padişahı bu mektubu alınca tebessüm ediyor. Üç tane çuval içerisine 40-50 tane Osmanlı askerinin elbisesini koyuyor ve gönderiyor. Diyor ki” Bunları kendi askerlerine giydi ve onları o nehrin kenarında gezdir.” Ertesi sene neticeye bakın. Orada gezen askerler karşı tarafın askerlerini görünce Osmanlı yardımı geldi, adalet geldi. Biz bu zulmü yapamayız., diye artık orada zulüm sona erdi.
Mü’minler!
Bir mesaj verebilir misin? Birçok mesaj var. Allah bu mesajlardan ve bu mevlid kandillerinden hakkıyla istifade eden, dua eden, yalvaran kimselerden bizi kılsın.
Sübhane rabbike rabbi izzeti amme yesifûn. Ve selâmun ale’l mürseliyn. Bi hürmeti Ta-ha ve Yasin. Ve’lhamdülillahi Rabbi’l alemin. el-Fatiha.
Abdullah DEMİRCİOĞLU
27 Ocak, 2023
19 Ekim, 2020
27 Ocak, 2023
30 Nisan, 2022
25 Ekim, 2016
01 Haziran, 2021
13 Kasım, 2009
22 Mart, 2020