Aziz Dost,
İçinde bulunduğumuz mübarek “Üç Aylar” hürmetine gönül dünyamızın bir nebze olsun şenlendiği şu günlerde sizlerle buluşmanın manevî hazzını yaşıyoruz.
Âhirete nispetle pek kısa olan dünya hayatımızda bizi bir kılan, iri ve diri kılan o kadar çok müşterek değer var ki farkına varamadığımız!
Hazreti insanı insan yapan her değer, aslında bu müşterekte mümtaz bir yere sahiptir.
İslâm’ın bin küsur yıldır kalplere ve dimağlara nüfuz eden ilahi mesajı muhkemdir, sadra şifadır, şek ve şüphe götürmez bir hakikattir nasibi olanlar için…
Hal böyleyken vahye mazhar olan “Kutsal Belde” ve vahyin muhatabı necip Elçi’nin hicret ettiği kutlu “Şehir” ayrı bir anlam kazanır inanan gönüllerde.
Kişiyi, Hakk’a götüren bütün yollar yüzyıllardır “Haremeyn”den doğmuş ve beslenmiştir aslında…
Haremeyn;
Mü’minlerin akıl ve gönül fukaralığından kurtulduğu,
Kalplerin itminana erdiği,
Kâmil imanın,
Allah’a ve Rasûlü’ne itimadın çetin imtihanlarla test edildiği,
Ve tarihin şahit olabileceği en güzel dostluk ve kardeşlik hikâyelerine sahne olan kutlu mekânlardır haddi zatında...
Şöyle söyler Yunus’umuz:
Gani Mevlam nasib etse
Varsam ağlayı ağlayı
Medine’de ol Resulü
Görsem ağlayı ağlayı...
Sana altın oluk sana
Varan canlar kalır tan’a
Kara donlu Kabe sana
Varsam ağlayı ağlayı...
İslam Kültür ve Medeniyeti’nin beşiği mesabesindeki Haremeyn’in aslına rücu etmesi, şüphesiz Kur’ân’ın ve Hz. Peygamber’in doğru idrak edilmesine bağlıdır.
Bunu yapabilecek olan da kuşkusuz akıl ve anlayış sahibi kılınan insandır, kâmil insan…
Allah’a emanet olunuz efendim!