20 Aralık, 2018 - İzlenme: 2100
Merhabalar efendim, şükür kavuşturana...
Bu sayımızda özellikle biz mü’minlerin amel, maneviyat ve fikriyat noktasındaki bazı eksikliklerine dikkatlerinizi celbetmek istedik.
Günümüzde çoğu Müslüman, iman namına sadece kelime-i şehadet getirmekle yetiniyor maalesef. Hal böyle olunca da huzursuzluk, karamsarlık, uyumsuzluk, anlayışsızlık, doyumsuzluk… gibi menfi haller biz Müslümanların yakasını bir türlü bırakmıyor.
Ancak bilinmelidir ki bütün bu problemler, “Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Âhiret Gününe ve Kadere inandım” itikadının; namaz başta olmak üzere farz ve nafile olan ibadetlerle, güzel ahlak ve salih amellerle süslenmesi halinde aşılabilir.
Bir gül yaprağı gibi olmak sadece Allah’a, onun öğrettiği gibi kul olmakla mümkündür.
Her an O’na varacak gibi yaşayan dervişte gâm ü tasa ne mümkün!
“Evladım!
Senin Allah Teâlâ’dan sakınman ve ona itaat etmen gerekir. Allah’tan başka hiç kimseden korkma ve ondan başkasından bir şey bekleme. Bütün ihtiyaçlarını ona havale et ve ondan iste. Allah’tan başkasına ülfet etme. Ondan başkasına itimad etme.
Din-i İslâm’ın sınırlarını muhafaza etmeni sana tavsiye ediyorum. Allah Teâlâ seni ve bütün Müslümanları muvaffak kılsın.”
Bu sözlerin sahibi, Şeyh Abdurrahman Hâlis Kerkükî (k.s) ne de güzel söylemiş! Zira hakiki tasavvuf yolları Hz. Muhammed’in (s.a.s) bildirdiği şeriatın gayrı değildir.
Bu sayımızda Kudüs’ü Şerîf’e de yer ayırdık.
Şimdi manevî yükselişin Kudüs’ten başladığının farkındalığıyla soruyoruz: Kudüs’e yönelik saldırıları bertaraf edebilmek için öncelikle iç âlemimize yapılan taarruzları def edebilecek manevî donanıma sahip olabilmemiz gerekmiyor mu?
Zikrini unutmayız
Haram lokma yutmayız
Elimiz kanda olsa
Namazı bırakmayız.
Diyenlerdeniz biz…
Bu duygularla siz değerli okurlarımızı dergimizle baş başa bırakıyoruz.
Bakî ve kevserî selamlar…
12 Aralık, 2021
11 Ağustos, 2012
11 Mart, 2012
12 Ağustos, 2006
11 Mart, 2012
06 Nisan, 2022
05 Ekim, 2011
02 Eylül, 1994