23 Şubat, 2017 - İzlenme: 4397
Biz Müslümanlar, kandil gecelerini gereğine uygun olarak ihya ederek değerlendiririz. Bu mübarek gecelerin Müslümanlar nazarında apayrı bir yeri olup öteden beri hep kutlana gelmiştir.
Bu geceleri kutlamak, ihya etmek, fakir fukarayı gözetmek, gündüzünü oruçlu bulunmak, gecesinde de gücü yettiği nispetle Kur’an okuyarak, ibadet ederek geçirmek ne kadar güzeldir. Bu, bazı nâdânların iddia ettiği gibi de bid’at değildir. Bu, tamamen halkı dinden soğutmak ve Peygamber sevgisinden uzaklaştırmaktır. O’nun sevgi ve saygısından uzaklaştırmak, dinden, imandan uzaklaştırmaya sebep olur. İmandan, dinden uzaklaştırmak, dalalete düşmeye; dalalete düşmek de cehenneme düşmeye sebeptir. Bunlardan Cenâb-ı Allah muhafaza buyursun. Bu gibi kutlamalarda bir araya gelmek, konuşmak, latifeler yapmak, birbirlerinin dertlerine çare aramak, hâl hatır sormak, Müslümanların ahvâlini konuşmak, hastaları soruşturmak güzel değil midir? İslâm dininin sosyal yönü çok geniştir. Hiçbir sistem ve hiçbir kanunda yoktur. Bunun neresi bid’at olabilir?
Cemaatle camide namaz kılmak yalnız başına namaz kılmaktan daha faziletlidir. Müslümanlar Cuma namazları için her Cuma günü, namaz için, zikir için bir araya geliyorlar. Halleşiyorlar. Dertleşiyorlar. Ya hacc, o dünya çapında bir olay, bu da ayrı bir husus.
O doğduğu zaman dünya çapındaki olayların olması biz Müslümanları tefekküre sevk etmelidir. Sava gölünün kuruması, mecusîlerin bin yıldan beri hiç sönmeden yanan ateşlerinin sönmesi, İran hükümdarının sarayından on iki sütunun yıkılması ve sarayın batması ve diğer olaylar rahmet peygamberinin doğumu anında olmuştur. Kur’an-ı Kerim, “Peygamberi sevin, itaat edin, Allah da sizi sevsin, günahlarınızı affetsin!” (Âl-i İmrân, 3/31) buyuruyor. Peygambere itaat Allah’a itaat olduğuna göre, gerek ayetlerde gerekse hadis-i şeriflerde anlatıldığı ölçüde O’nu iyi tanıyıp, sünnetine sarılıp samimi bir müslüman olmalıyız. Kendisini sevmeliyiz, çocuklarımıza da sevdirmeliyiz. Evladımıza, eşimize, dostumuza bu sevgi ve bağlılığı anlatmalı ve aşılamalıyız.
“Ailemden sonra seni seviyorum.”diyen Hz. Ömer’e “Sevgin olmadı, yeterli değil!” (Buhârî, Ahkâm/19)diyen Resulullah’ı ve bu olayı hatırlamalıyız. Kendimizi test edip muhasebemizi yapmalıyız. “Ben neredeyim, ne durumdayım?” diye kendimize sormalıyız. “Evladınıza benim sevgimi aşılayınız.” diye emreden herhalde bunu boşuna söylememiştir.
Kızlardan veya hanımlardan başları açık olanları gördüğümüzde çok ama çok üzülüyoruz. Ama başı kapalı sözde mesture olan kız çocuklarını yolda, izde, sokaklarda, caddelerde veya parklarda elinde sigara üfleye üfleye, lâkayd geziş tozuşları, bizleri birinci husustan kat kat daha fazla üzüyor. Birinin manevî ağırlığı bir kilo ise, diğerininki kilolarca hatta tonlarca bizlere giran/ağır geliyor. Nikâhsız gayr-i meşru yaşayışlar da aynıdır. Sadece kızlar değil, sünnet-i seniyye icabı sakalı olanlar da aynı durumdadırlar. Sakal, örtü, tesettür günaha mâni değilse ne anlamı olur? Biri sakal sünneti, diğeri tesettürün farziyeti!
Şeriat-ı Ahmed-i Ğarrâ’yı öyle yaşayalım ki, yarın Rabbimizin huzuruna çıkmaya yüzümüz olsun. Dünya, imtihan yeri. Ufak tefek sıkıntılar, musibetler, belâlar olabilir. Şu anda dünyadaki imtihanımız devam ediyor. Dünyadan sonra gözler kapanınca hesap başlıyor. İlk yer kabir, ahiretin kapısı.
“Sabırla, namazla Cenâb-ı Allah’tan yardım dileyiniz!” (Bakara, 2/153) emrine ne kadar uygun davranışımız oluyor?
Şefaat-i Resulullah haktır, mahşerde gerçekleşecektir. “Ben O’na ne kadar layığım.” diye her Müslüman kendini günde en az bir defa sorgulamalıdır. Mahşerde O’na yakın olma, cennette komşu olma yollarını O bizlere haber vermiştir. “Bana salât u selâm getiriniz, size mukabelede bulunurum.” (Ebû Dâvûd, Menâsik/97) Yahut da sâlât u selâm getirmemizi, O’na itaat ve sevgiyi emreden âyetlerin biz neresinde duruyoruz? Ya da tevbe istiğfarımız, kelime-i tevhidimiz, Cenâb-ı Allah’ın (c.c) isimlerini zikir ve tesbih edişimizde biz kaçıncı basamaktayız. Semtimize uğramadı mı, yoksa sıfırda mıyız? Ya da merdiven başında mı, atsam mı atmasam mı diye bekleşmede miyiz? Şeytan ve nefis bizi ne kadar oyalayıp alıkoymuştur!
Yolculuk devam ediyor ahirete doğru. Öyle bir yolculuk ki bunun geriye dönüşü yok.
Kıymetli okuyucularım, gelin sizinle şöyle bir muhasebe yapalım. Allah’a şükür, az da-çok da olsa şu kadar müntesiplerimiz var. Bunun haricinde onlarca kat muhiblerimiz de mevcut. Uygulamalarını her gün verilen ölçüler ve rakamlar dâhilinde yapanların manevî kazançlarına bakalım. Ahd ve vefa gereği bir mürşide bağlanmış kişi her gün belli adette tesbihat yaparsa karşımıza nasıl bir tablo çıkar:
1. Tevbe- İstiğfâr - 100
2. Salevât-ı Şerîfe - 100
3. Kelime-i Tevhîd - 100
4. Allah (c.c) / Lafzatullâh - 500
5. Besmele ile İhlâs - 100
Burada okuyucularımız yormamak için diğerlerini yazmadım. Yolumuzda bu ilk beş esma, “mübtedîlerin tesbihat ve zikri” olarak tarafımızdan isimlendirilmiştir ve öyle tatbik edilmektedir. Bundan sonra mutasavvıfların, sonra da mütekâmillerin zikr ve tesbihatı gelmektedir. Bunun tatbikatını burada anlatmayacağım. Uygulaması da ayrı bir husustur. Bu tesbihata bir ay devam edildiği takdirde zikreden zâkir istiğfarı, salavâtı ve kelime-i tevhîdin her birisini üç biner defa ve lafzatullâhı da on beş bin kere söylemiş oluyor. Yüz defa ihlâs da üç bin defa olacağına göre alınacak ecir ve mükâfat, bire on, yetmiş, yedi yüz ve daha da fazla olabileceği düşünülecek olursa varın gerisini hesap edelim ve hesabı çıkaralım, bakalım nasıl bir sonuç ortaya çıkıyor. Bir senelik hasılat:
3000 x 12 = 36.000
Lafzatullâh = 180.000
Eğer bunu inkıta’sız (kesintisiz) on sene yapmışsa; 360.000, lafzatullâh ise 1.800.000 etmektedir. Böyle bir kişi buluğ çağında başlamış, ölümüne kadar 70, 80, 90 veya daha fazla ömür sürmüşse ona göre hesaplanınca devasa bir rakam ortaya çıkacaktır. Rabbimizin keremi, rahmeti ve ihsanı sonsuzdur. Verdikçe o lütuflara layık kullarına verir. Bunun için O’na bir adım gitmek veya yürüyerek gitmeye göre farklılıklar olacaktır. Bu münasebetle, şu hadis-i şerifi hatırlamamak mümkün mü!
“Ömrü uzun, ameli güzel olan kul ne güzel kuldur!”(Tirmizî, Zühd/21,22; Darimî, Rikak/30; Ahmed b. Hanbel V, 40, 43)
Salavat çok okuyanlara Resulullah’ın müjdesi vardır.
Diğer tarafta “Sülüsü’l-Kur’ân” olarak haber verilen “İhlâs Sûresi” yüz defa günde okunmakla 33 hatim sevabı olacaktır.Kur’ân’ın her harfi için on sevap verilirse ve sadece “Elif, Lâm, Mîm”: Elif’e 40, Lâm’a 30, Mîm’e 30, toplam 100 sevap olduğuna göre hesap ona göre yapılacak olursa ortaya astronomik rakamlar çıkar ve bu sadece bir kişi için veriliyor. Milyon, milyar kişiler yaparsa hayret verecek hesaplar ortaya çıkacaktır.
İşte, sizin yanınızdakiler tükenir, Allah’ın yanında olanlar asla tükenmez, bitmez…