28 Şubat, 2015 - İzlenme: 5583
Rabıta; bir velinin suretini, şeklini hayaline getirerek onun kalbindeki feyz, bereket ve marifetlere ve ilimlere ulaşmaktır. Kalbini büyüklerin kalbine bağlayarak onlardan feyz alma, her şeyi unutarak dünya işlerini düşünmeyerek sevgi ve saygı ile bir velinin mübarek yüzünü hayalinde veya gönlünde bulundurmaktır.
Sevgi, hürmet, saygı ve itaat ile buğz, kin, hürmetsizlik, saygısızlık ve itaatsizliği ayırt etmek lazımdır. Konuşanın yüzüne bakılır. Onun için feyz alınacak veliye de rabıta yapılırken, bu rabıtanın onun yüzüne olması yani “vicahî” olması gerekir.
Nasıl ki; konuştuğumuz kişinin zaman zaman yüzüne bakıyorsak, ders anlatan öğretmene, vaaz veren hocaya dönüyor, Kur’ân okuyan kişiye yüzümüz dönük oluyorsa, feyz alacağımız manevî mimarımız olan evliyaya karşı yüzümüzün dönmesi, onu hayalimize almamız da çok normaldir.
Yine ayrıca yüzümüzü namazda iken kıbleye döneriz. Kâbe’de isek o mübarek yapıya bakmak ibadet sayılır. Aslında Kâbe’nin siyah taşı ve toprağı değil, ondaki mana ibadet sayılmıştır. Allah emri olduğu için o emre itaat, ibadet sayılmaktadır. Ayrıca anne-babanın yüzüne bakmak, âlimin yüzüne bakmak da ibadet sayılmıştır. Mürşitler ve manevi terbiyeciler, dolayısıyla insanın öz anne ve babasından daha kıymetli varlıklardır. Müritler manevi evlat, onlar da manevi babalardır.
Onun için “rabıta, feyz veren kâmil zatın teveccühüyle birleşecek olursa nur üstüne nur meydana gelir” denilmiştir. Bu sebeple rabıta hususunda aşağıdaki hususların bilinmesinde fayda vardır.
1. Rabıtasız yapılan zikir müridi ilerletmez.
2. Zikirsiz yapılan rabıta tek yönlü olarak ilerletir.
3. Rabıta, her işte Allah’ın (c.c) izniyle müride yardımcıdır.
4. Rabıtanın özellikle zikirde yardımı daha çok ve çabuk olur.
5. Rabıta insan nefsini manevi hastalıklardan, pislik ve kirlerden temizleyen çok önemli bir temizleyicidir.
6. Bir insanın hiç görmediği, tanımadığı, konuşmadığı veya konuştuğunu dinleyemediği bir kimseye rabıta yapması zordur. Onun için rabıta yapılan kişinin hiç değilse bir defa görülmesi zaruridir.
7. Rabıta, okumakla, öğrenmekle değil bizzat yapılmakla, usulüne uygun tatbik edilmekle müride faydalı olur.
8. Rabıta, Allah sevgisini celp eder, kişinin kalbine yerleşmesine vesile olur.
9. Rabıta, dünya sevgisini kalplerden çekip, kişinin daha huzur içerisinde ibadet etmesine vesile olur.
10. Şirk ile rabıtayı ayırt etmek lazımdır. Şirk Allah’a ortak koşmak, onun mülkünde kendisine eş tanımak demektir. Sadıklarla, iyilerle, Allah dostlarıyla beraber olma halinin şirkle alakasının olduğu düşünülemez.
Rabıtanın çeşitli yapılış şekilleri vardır. Bunlardan biride müridin kendisini mürşidin, velinin ya şeklinde veya kıyafetinde görmesi ve düşünmesiyle gerçekleşir. Onun kalbini meme emen bir yavru gibi düşünmek, böylece ondan gelen fuyûzâtı kendi kalbine aktarmakla da rabıta olmaktadır. Yahut da Cenab-ı Allah’tan gelen feyz-i ilahinin evvela kalplerden kalplere aktığını ve kendi mürşidinin kalbinden de rabıta yapan müridin kalbine aktığını düşünmekle de olur. Bunun için şöyle hayal olunur:
Kendisinden el alıp, ahdedip söz verdiğimiz veli karşımızda duruyor. Dizi dizimizde, alnı alnımızda, eli ise elimizdedir. Bu halde iken Cenâb-ı Allah’tan gelen feyzi beklemekteyiz. Bu bekleyiş dikkat ve titizlik içerisinde olmalıdır. Avını delikte bekleyen kedi nasıl bütün dikkatini oraya verir, kulaklarını diker, gözlerini oradan ayırmaz, sağa sola hiç kımıldamadan, vücuduyla, bütün organlarıyla tamamen dikkat kesilirse o şekilde olmalıdır. Bu şekilde rabıta yapmakla sonsuz manevî zevklere gark oluruz.
Sadece yevmî zikirde değil, bunların dışında da her an rabıtalı olmak, namaz kılarken, ders dinlerken, Kur’ân-ı Kerîm dinlerken ve okurken, tavaf ederken, bir velinin şeklinde kendini görmekle, birçok manevi hazlara, zevklere nail olur, ibadetlerimizden tat ve zevk alırız. Çünkü veliler, yemeklerde tuz biber gibidirler. Yemeklerin onlarsız tadı olmadığı gibi, ibadetlerin tadı da velisiz olmaz.
Yukarda yazılanlardan rabıtaya niçin ihtiyacın olduğu anlaşılmaktadır. Şimdi bu hususta Kur’ân-ı Kerîm’den iki ayeti kerime alarak konuyu bitirelim.
“Ey iman edenler! Allah’a bağlanınız ve sadıklarla beraber olunuz.” (Tevbe, 119)
“Ey iman edenler! Cenab-ı Allah’a gidecek vesile arayınız.” (Mâide, 35)
Komutan askerlerini savaşa hazırlar, eğitir ve muhtemel tehlikelere karşı tatbikatlar yaptırır, savaş anında herkes yapacağını bilir. Kendisinden emin hareket eder. Paniğe kapılmaz. Şehir hayatı içerisinde yaşayan insanlar evlerinde kullandıkları elektrik, su, doğalgaz, vb. şeyleri belediyeden izin almadan kaçak kullanamıyorlar. Kullananlara maddi cezalar uygulanıyor.
Rabıta mürşidin cesedine, bedenine değil, ondaki manevî yapıya yapılır. Yani onun zahirine değildir. Güneş ışığı bir aynaya düşse ve oradan da başka bir yere aksetse, aksettiği o yerleri de aydınlatır. Cenâb-ı Allah’tan gelen feyz mürşide, onun kalp aynasında çarpar, oradan müridlerin kalplerine de yansır ve onları da aydınlatır. Güneşin büyüklüğüne rağmen onun ışığı küçük küçük küçültülmüştür. Aynada yansıyan güneşin kendisi değildir. O gökyüzünde asılıdır. Büyüktür. Çıplak gözle ona bakamadığımız gibi onun aksinde yansıyan nur, ışık da yine gözlerimizi alır. Ona da bakamayız.