Fıkıh Bilgisi

Gelecek Önünüzde Keşfedilmeye Hazır
Rivayet edildiğine göre Peygamberimiz ibn-i Abbas için “Ya Rabbi onu dinde fakih kıl” diye dua etmiştir. Mutlaka fıkıh bilgisine ihtiyaç vardır. Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şerif’ler ana kaynaklardır. Fıkıh bu ana kaynakların süzülmüş şeklidir. Onlardan ayrı gayrı değildir. Yani şöyle demek mümkündür; ana kaynaklardan hiç bilmeyenlerin anlayacakları ve amel edecekleri şekilde hükümlerin ortaya konulması fıkıh olmuştur.

Fıkıh vasıtasıyla mü’minler dinlerini, imanlarını korurlar. Dinden çıkma -bilerek veya bilmeyerek- tehlikesinden kendilerini kurtarmış olurlar. Son zamanlarda İslam’ın esaslarından olan namaza, kurbana, hacca yönelik tehlikelerin başında bunlar vardır. Bunda iki durum söz konusudur:
1- Ya kasıt vardır, din tahrib edilmek istenilmektedir.
2- Veya bilinmemektedir.
Bu itibarla mutlaka fıkıh bilgisine ihtiyaç vardır. İster dinin tahribi, isterse bilinmemekten olsun bunlar kişiyi küfre götürür. Akaid kitaplarında bu hususta bilgiler mevcuttur.
Dinin tahribi hususunda şimdiye kadar çokça didinmeler olmuştur. Cenab-ı Allah onların gayretlerini boşa çıkarmıştır. Gerçek ilim ve ihlas sahipleri mevcut oldukça, bu tür hezeyanlar boşa çıkmaya mahkum olacaktır.
Bu hezeyanlar içinde neler yokki; Cuma Namazı’nın hafife alınmasından tutunda, namazın üç vakite indirilişine kadar neler de neler.. Bunun yanında Kur’an-ı Kerim’in hafife alınması da vardır. Ne deniliyor, namazda Kur’an-ı Kerim’in Türkçesini okuyalım. İman haykırışı deyimiyle “Türkçe Kur’an mı olur, be hey şaşkın”. Bir dilden diğer dile aktarma normal metinlerde çok zor olurken, bu muazzam Allah kelamının tercümesi, edebi güzelliklerin yanında bildiğimiz ve bilmediğimiz diğer güzelliklerin aktarılması mümkün mü? Bunun yanında “Kur’an-ı Kerim Arapçadır, Arapça olarak ibadet olunur, namazlarda okunur” gerçeği bilinmelidir. Bu değiştirilemez.
Konuya diğer taraftan bakacak olursak Cenab-ı Allah bu kitabın bir ayetinin benzerinin getirilmesini isteyerek; İns-cin ortaya çıkın, yardıma kimi çağırıyorsanız çağırın, yapın bakalım! diye emir ve ferman etmiştir. Şimdiye kadar bu yapılabildi mi? Hayır! O halde gayeleri nedir? Türkçeleştirerek veya başka dile tercüme ederek o kitabı bozmak değil midir? Müslümanlar gözünüzü açın bu dini tahrif etmek için, nice kimseler Müslüman olmadıkları halde Hoca, İmam, Şeyh kılığına girmişler, Müslümanları aldatmışlardır. Bunları yazan kitaplar mevcut, okuyun ve görün.
Onun için Kur’an’a ve Sünnet’e sımsıkı sarılalım. İlme, gerçek alimlere, ehl-i sünnet vel-cemaatten ayrılmayan eli öpülesi alim ve Allah Dostları’nın kıymetini bilip talebe olalım. İlim öğrenelim. Unutmayalım bizi cehalet bu hale getirmiştir. Cahil olan, fıkıh bilgisi noksan olanlar çabuk kanar ve dalalete düşerler. Rabbimiz bize hidayet verdikten sonra ayaklarımızı kaydırmasın.
Bu konuyu birkaç seri halinde işleyip devam edeceğiz inşallah. Yukarıda geçtiği üzere bir mü’min, imansız yaşadığı belli olan ve böyle ölen kimseler için, tövbe istiğfar dileyemez. Yani; Allahım onu affeyle, onu bağışla diyemez. Kur’anda bu hususta peygamber bile nehyedilmişlerdir. Onlar için yetmiş kere tövbe etsen de hiçbir yararı yoktur. Böyleleri için cenaze namazı kılınıp dua edilemez. Onlar için merhum (Allah’ın rahmetine kavuşmuş) kelimesi kullanılamaz. Belki müteveffa (ölmüş) kelimesi kullanılır. Bunlar iman ile küfür arasındaki sınırdır.
Nasıl şehadet kişiyi mü’min yaparsa, uygun olmayan sözlerde, davranışlarda kişiyi kafir yapar. Allah korusun. Bizden söylemesi.. İnanmayan ihlas sahibi, gerçek din alimlerine sorar veya ehl-i sünnet vel-cemaat üzere yazılmış kitaplardan okur, öğrenir.
 
Abdullah Demircioğlu

MAKALE