Ateş olsaydım,
Senin dinini tanımayanlara
Gökyüzünden,
Yeryüzünden,
Sağanak sağanak yağsaydım.
Rüzgâr olsaydım,
Doğudan batıya,
Kuzeyden güneye
Esseydim.
Haykırsaydım,
Küfrün belini,
Dilini, gözünü
Kırsaydım.
Su olsaydım,
Uğultu çıkaran
Gürültülerle bir Nuh Tufanı gibi
Her tarafı kuşatsaydım.
Ve sana karşı gelenleri
Ya boğsaydım,
Ya da doğru yola, yollasaydım.
Toprak olsaydım,
İnandığım Sen için,
Senin emrettiğin
Bütün mukaddes değerlerin için
Ezilseydim, basılsaydım,
Çiğnenseydim.
Her kötülüğü alıp bağrıma,
Bir şefkatli ana gibi
İçime, içime alıp
Kederlerimi üzüntülerimi,
Bir merhamet toprağıyla
Örtseydim.
Savaşta koşan anne gibi,
Çocuğunu bulunca
Bağrıma bassaydım.
Sen ki, merhametlilerin en merhametlisi!
Topraktan geldik,
Toprağa döneceğiz,
Toprağa gideceğiz.
Ve bir gün,
Topyekûn
Öleceğiz.
Ana gibi bizi bu toprak
Bağrına basacak,
Kucaklayacak,
Bize gel diyecek.
Ben senin ananım,
Sense benden çıkan
Yavrusun.
Bu yanık bağrımı bırakın,
Biraz daha, biraz daha
Ana şefkatiyle kavrulsun.
Beni yağan yağmurlar teselli eder,
Onlar benim gözyaşlarımdır.
O damla damlalarla,
Benim bu yanık bağrımda
Çiçekler, güller biter.
O RAHMET pırıltılarıyla,
Haneler evler tüter.
Yeter artık beni üzmeyin,
Ey topraktan gelmiş
Toprak oğulları!
Bende her şey var,
Bende her şey gizli
Altın bende,
Petrol bende,
Taşlar başlar,
Enbiyâ ve evliyâ
Hepsi bende…
Ben fakir bir ana değilim,
Ben hazineler sahibi bir anayım,
Ben Rabbimin de rahmetiyim.
Sorarım sizlere;
Kâfir olun,
Münafık olun,
Müslüman olun,
Ben hanginize yanayım,
Hanginize ağlayayım?
İşte bakın ben,
Kuraklıkla savaştayım.
Ağlaya ağlaya
Gözlerimde yaş kalmadı.
Fakat ne yazık ki,
Bu uslu çocuklar
Uslanmadı.
Ağzımı tutsanız da,
Elimi kolumu bağlasanız da,
Anam öldü diye ağlasanız da
Ben dertliyim konuşacağım.
Anlatacağım, anlatacağım…
Hele, hele kıyamet anında,
İçimde sakladığım,
Kimseye anlatamadığım
Haberlerimi
Bir bir sayacağım.
Buna yürek mi dayanır,
Güç mü yeter,
Bilmem size nasıl anlatayım?
Ben toprağım, anayım
Dayan de dayanayım.
Üstümde tepinenler var,
Hanginize ağlayım?
Ey insanlar, ey cinler,
Yüzler, onlar ey binler!
Ey düşünen beyinler!
Ben toprak anayım,
Bağrımdan koptuğunuz
Zaman
Ayırt etmeden hepinizin yanağına
Binlerce öpücük kondurmuştum.
Aman siz ağlamayın diye,
Üzerimde biten güllerimi,
Siz bakasınız,
Görüp koklayasınız diye,
Sizin için soldurmuştum.
Baharı yaza katmıştım,
Yazı da kışa ekleyerek
Temizlenesiniz
Ak pak olasınız diye,
Dünyaları bembeyaz örtüyle
Doldurmuştum.
Aç kalır da ölürüm endişesini
Size çektirmeden,
Her mevsim binler çeşit yiyecek ve içeceği
Bağrıma depo etmiş,
Sizlere merhametle sunmuştum.
Ey benim toprak yavrularım!
Sizin ayrılığınız beni yakıyor,
Size dayanamıyorum diye,
Bana çok yakın olduğunuz halde
Gurbetten içime
Çağırıyorum.
Gelmemek şimdi elinizde mi?
Hayır değil!
Çünkü emir yüksek yerden,
Ta ötelerden,
Göklerden.
Bana toprak ana olarak
Bu özelliğimi veren,
Yüce yerden geliyor.
Dinlememek mümkün mü?
Hayır değil!
Fakat kiminiz gurbetini uzatmış,
Kadın erkek,
Kızım oğlum olarak
Ak saçlı, aksakallı geliyor.
Kim daha erken, delikanlı olarak
Benim kucağıma giriyor?
İşte o zaman bu ayrılık,
Bu hasret
Bitiyor.